oruç aruoba, wittgenstein'ın özel dilin olanaklılığı sorgulaması konusunda haklı olduğunu kanıtlarcasına başarılı yazıyor. hakkında epeyce şey söylenmiş, kişisel bir anıyla-acıyla katkıda bulunayım. bir zamanlar kız arkadaşım, doğum günümde aruoba'nın 'ile' kitabını hediye etmişti. okurken dikkatini çeken cümlelerin altını çizip bana geri ver, ben de aynı şeyi yapıp sana geri vereceğim, demişti. okuyanlar bilir, 'ile' bir anlamda ilişki defteridir. şimdi o kız yok ve kitap başucumda 'o' nun altını çizdiği cümlelerle bir acı olarak duruyor.
oruç aruoba – ile’ (den)
biliyor musun, kalemimi sen açtın- -
- hayır, bilmiyorsun: –gitmiştin.
hani,birgün, benim için bir kolonya almıştın, ya:
eyüp sabri tuncer(miş); dükkana girip bir karışım yaptırmışsın:
lavanta ağırlıklı- başka bir şeyler de katmış tezgahtar. (benim boyuna rebul kullanmama tepkin mi vardı, bilmiyorum.) adam, ”bu bin kat iyidir” demiş – öyle dedin, bana verirken. (belki, yalnızca, benim kokumu bana getirmek – onun, senin getirdiğin bir koku olmasını – istemiştin — o sırada kavrayamamıştım bunu.) karışım bana fazlaca ‘tatlı’ ve ‘keskin’ gelmişti; kullanmamıştım onu – sen de, biraz küsmüş, ama birşey demeden koymuştun şişeyi bir kenara.
sonra, gittin.
ben de, uzun bir süre, birşey yazamadım; kalemim, masanın üstünde, kış güneşi altında, durdu. kurumuş. mürekkebin uçuşkan yanı yitince, uç ile hazne arasında kalan çökücü madde, katılaşmış, geçişi tıkamış; haznenin mürekkep çekme mekanizması işlemez olmuş.
bunun üzerine, aseton falan gibi bir inceltici gerektiğine karar verip; ama bu türden sıvıların (tiner?), yılların lastik haznesine zarar verebileceğini de düşünerek, mahalledeki eczacıya danıştım. kadın, aseton’un ‘reaksiyona girebileceği’ kuşkumu haklı bularak, ‘kolonya deneseniz?’ dedi.
birden kafamda ‘çaktı’ : kalemimi, benim için aldığın o kolonyayla, sen açacaktın–
hemen eve gittim, işe giriştim: şişeyi bulup çıkardım, kolonyayı, yavaş yavaş, uçtan içeri, hazneye damlattım – başarılı oldu: geçiş açıldı; mekanizma çalıştı; hokkadan mürekkep çekti; hazne doldu. kalemim yazıyordu yeniden – ucu da, kokuluydu. sen kokuyordu.
artık, her yazdığımda, hep öyle, kokuyor–
sonradan, hokkaya da koydum biraz, mürekkep eklerken – ne olur, ne olmaz…