Pek de tutmamış üçüncü sınıf yerli bir film. gazetelerin boktan pazar ilavelerini yazan burjuva çocuklar bu filmi "köy devrimi" diye nitelendirip övüyorlardı...
neymiş efendim? Bu, "istanbul'u terk edip köyde huzura kavuşma" devrimini anlatan bir filmmiş. yemin ediyorum götümle gülmekten, ağzımla gülmeyi unuttum... o kadar yavan artık her şey bu ülkede!
Filmde Mustafa Ali diye bir adam var, felsefe mezunuymuş, elbette uzun sakallı. Çökertme'de ıssız bir kulübeye yerleşiyor (oralarda ıssız noktalar kalmışmış meğer!), doğayla iç içe yaşıyor, eh, bol bol da kitap okuyor.
Mustafa Ali (filozof olduğunu sanan amca) orada "arazi sahibi".. Yani tuzu kuru... Varlıklı... Ve de "çalışmaya" karşı. Evet, çalışmamanın felsefesini ve edebiyatını yapıyor. Bu solculukmuş(!)
Arazisini satın alıp oraya otel yapmaya, yani işe yarar hale getirmeye, değer üretmeye çalışan işadamı Cavit'e de bol bol "çift sarılı köy yumurtasının, kütür kütür hıyarın, mis gibi domatesin, billur gibi zeytinyağının" erdemlerinden söz ediyor. Filmin sonunda elbette Cavit de ona katılacak, otel yapmak gibi "pis kapitalist" işlerden vazgeçecek...
Bu dandik film başlığında neden paragraf paragraf yazı yazıyorum?
Bu saçmalığı "solculuk" sanan dangalakları uyarmak için...
Çalışmayacaksın (ama arazilerin olacak tabii), yan gelip yatacaksın, sana filozof diyecekler.
Arkadaşlar, "köye dönüş" özlemi, faşist bir hayaldir!
Alman faşistleri, özellikle tavuk çiftliği işletmeciliğinden gelen Heinrich Himmler, başta Berlin olmak üzere büyük şehirleri hiç sevmezlerdi, kadının evinde oturacağı gibi köylünün de köyünde kalacağı bir çeşit "kapitalizm öncesi düzen", bir çeşit "yeniden üretilmiş Ortaçağ" hayal ederlerdi...
Köylünün köyünde kalacağı mı? (ismet Paşa'nın kulakları çınlasın)
istanbul'u terk edip Bodrum'a (neden ille Bodrum'a?) yerleşme hayali de, çok uzun süre, kendini solcu sanan Türk haybecilerinin zihinlerini süsledi. Kısa yoldan "hayattan kaçmaya" çalışan her küçük burjuva, günün birinde oralarda "bar açma" umuduyla yaşadı. (Neden kuru temizleyici değil?)
Kös kös geri dönenler oldu. Çökertme'nin mis gibi kebabıyla iş bitmiyordu. Eşkıya Halil'i jandarmaya kurşun attığı için devrimci sanıp, "arkadaşım ibram Çavuş Allah'ıma emanet" dizesini de "arkadaşım ibram Çavuş yoldaşlara emanet" yaparak dumanlı kafayla türkü söylemek, ancak yazın oralara aşk yaşamaya gelen bunalımlı kadıncağızları etkileyebilirdi...
Mandıra haybecisi, gel bak, bizim piyasada deniz otobüsü iskelesine ve metro istasyonuna karşı çıkıp "buz gibi kuyu suyuyla sulanmış Langa bostanı hıyarını" özleyen kızlar var, seni tanıştırayım istersen...
Yumurtayla zeytinyağını da Migros'ta satıyorlar gayet kapitalist bir şekilde. Eline "saman yapışmış tavuk dışkısı" bulaştırarak mutluluk aramana gerek yok...