Öyle bir hissediyorsun ki, dipsiz karanlık bir kuyudasın, çıkmak için tek bir kurtuluşun yok umudun yok, ışığın yok. baktın çıkamıyorsun yere çöküp dizlerini karnına kadar çekip bacaklarına sarılarak kafanı koluna yaslıyorsun ve düşünüyorsun "nasıl çıkacağım" diye. Tek bir umudun yok. Kendini olduğun yere ait hissetmiyorsun, yanındaki insanlarla birlikteyken bile kendini yalnız hissediyorsun. Hayatına öyle biri geliyor ki "seni o dipsiz kuyudan çıkaramasam bile yanına gelirim" diyen biri çıkıyor. Onun varlığı bile öyle umut oluyor ki o umudun ışığı aydınlatıyor karanlık kuyuyu. O içinde bulunduğun boşluğu, kuyuyu papatya bahçelerine çeviriyor. Hatta sizi uzun bir süre sonra oradan çıkartıyor, diyorsunz ki tamam doğru insan bu. Ama öyle olmuyor. O insan sizi öyle büyük bir boşlukta bırakıyor ki "keşke hiç gelmeseydi önceden düştüğüm kuyu bu kadar derin değildi" diyorsun. Ne olursa olsun o içimizdeki karanlık boşluktan çıkamayacağız. Kimse umut olmayacak bize. Yine her sorana "iyiyim" diyerek cevap vereceğiz. Hayat böyle.