son dönemlerde çok tartışılan bir kurum haline gelmiştir. hakkında karar alması gereken davaların ülkenin gidişatında kırılma noktasına neden olabilecek konular olması ister istemez kamuoyunun ilgisini bu kuruma çekmiştir. medyanın baskıcı tutumu ve magazinsel yaklaşımı bu ilginin şekillenmesine sadece katkı vermekle kalmamış, hem medya-insan (yukarıdan-aşağıya) hem de medya-devlet (aşağıdan-yukarıya) ilişkisini etkilemiştir.
bugün üyelerin hepsini tanır hale geldik. kim- ne zaman- kimin tarafından atanmış, aileleri kimler, hangi eş başı kapalı, nereye tatile giderler, beraber mi giderler, hangi üye hangi siyasi görüşe sahip, hangi üye hangi oyu kullanır vs. vs. kısacası medya öncülüğünde didik didik edildi bu insanların hayatları. buna kurumun tavrı da eklenince gelinen nokta bu oldu.
anayasa mahkemesi bu yakın ilgiyi ve kamuoyu baskısını karşılamakta genelde başarısız oldu haliyle. haliyle çünkü mahkeme üyelerine hissettirilen duygu "vatanın ne olacağına siz karar vereceksiniz" duygusu oldu kısaca. bu baskı doğal olarak mahkemenin "hukuki duruş" tavrını sergilemesini zorlaştırdı. süreç boyunca bir "kurum kişiliği" sergilenemedi. daha çok karşımızda 11 kişi oldu. ve bu 11 kişi bir kurumdan çok birey birey bir görüşü temsil eder hale geldi/getirildi.
misal akp'nin kapatılma davası. başkanın açıklama tarzı. açıklamada; önce 6 üye kapatma 4 üye hazine yardımını kesme 1 üye davanın reddi doğrultusunda görüş bildirmiş. gereken 7 sayısı bulunamayınca daha sonra yapılan ikinci oylamada 10'a karşı 1 hazine yardımının kesilmesine karar verilmiş.
biz neden bu kadarına kadar bilmek durumundayız? gizli olması gereken toplantıda üyelerin kullandıkları oya varıncaya kadar aşağı yukarı ne olup bittiğini biliyoruz. bu anlayış kamuoyuna bolca malzeme çıkarmakta ve yine kamuoyu tarafından şeffaflık adı altında hoyratça dejenere edilmekte.
neden anayasa mahkemesi başkanı açıklama yapar. mahkeme üyeleri dışında kurum içinden yetkin bir kişi görevlendirilebilir pekala . bu kişi çıkardı derdi ki "ak parti'ye açılan kapatma davasında 10' karşı 1 oyla hazine yardımının kesilmesine..." işte bu hukuki bir sonuç olurdu en azından. ama böyle olmadı. başkanın vucüt dilinin analizinden tutunda sacit adalı sürpriz yaptısına kadar birçok seviyesizlik aldı başını gitti. bir "kurum" kararı algılanamadı. sanki dava boyunca bazı üyeler kapatılsın diye uğraştı diğerleri de kapatılmasın diye mücadele verdi, başkan da zaten şunun adamıydı gibi sağlıklı olmayan düşünceler gezdi durdu ortalıkta . anlaşamayınca da parasını keselim gibi bir fikir çıktı falan filan.
anayasa mahkemesi hukuki bir kurumdu. alınan her kararın da hukuki nedenlerden dolayı alınması gereken bir kurumdu. ta ki el birliğiyle bu hale getirinceye kadar.