Odanın sarı ışığı pislikten grileşmeye yüz tutmuş duvarlara vuruyordu. Oda sıcak , havasız ve karışıktı. Odanın içindeki çocuk da öyle idi. Oda nasıl karışık ise çocuk da sebepsiz bir karmaşa içindeydi. Günlerdir yalnızdı, günlerdir bir başına idi bu pis odada. Kapı zilinin sesini unutmuştu. Düşündü en son ne zaman kapım çalındı diye. Ama bulamadı, hatırlayamadı. Kapısı çalınmayalı çok olmuştu çünkü. Ne bir arkadaş, ne bir komşu, ne de bir sevgili...
Kimsecikler yoktu onu merak eden. Alışmıştı aslında bu duruma. Yalnız kaldıkça düşündü,düşündü. Neden yalnız kaldığının sorularını aradı . Zordu gerçeklerle yüzleşmek, hataları kabullenmek. Zaten çocuk hayatı boyunca zorluklardan kaçmış, bir köşede saklanmıştı. Şimdi bu odada bir başına olmasının, gençliğinin en güzel yıllarını bu pis odada buhranlar içinde geçirmesinin sebebi de buydu.
Oysa çocukken ne renkli hayalleri vardı. Sırf o hayalleri rüyalarında görmek için uyumak isterdi. Şimdi ise çocuk uykudan korkar olmuştu. Çünkü siyah kabuslarıyla yüzleşmeye cesareti yoktu.
Çocuk bir zaman sonra o kabuslardan korkmamaya, onlara alışmaya başladı; tıpkı yalnızlığına alıştığı gibi.