cezmi ersöz bahsetmişti bir yazısında: "fahişeydi, dudağından öpmeme izin vermedi. her şeyi yap dedi, ama dudağımdan öpme." *
çünkü dudağını ruhuna akacak kişiye saklıyordu bedenine akacak kişiye değil. bebeğinin ya da hasta annesinin karnını doyurmak için, ya da kandırılıp tuzaklarla satılan bir kadın olarak ruhunun namusunu saklıyordu.
utandırmıştı cezmi ersöz'ü; ona "ben en azından bedenimi satıyorum, sense düşüncelerini, ruhunu satıyorsun!" demişti. utanmıştı cezmi ersöz...
uçkuruna çalışanların varlıkları bu kadar ağır olmasa bir yerde memur, işçi olabilirdi belki. ama ona sadece bedeniyle bakılmıştı: kimse onu eğitme emeğini harcamamıştı bir meslek konusunda. ya da başarılıydı ama tuzakların yemi olmuştu uçkuru hayatı olan boş insanların ağırlığı yüzünden.
istemeden yapıyordu bunu. profesyoneldi. ruhunu katmıyor, onu bu işten ırak tutuyor, koruyordu. bakir olan ruhuydu. en büyük avuntusu: o kadar acı verici fantazilere, işkencelere, kendi aşağılık olanların paralarını ortaya atarak onu aşağılamarına rağmen ayakta kalabilmesinin tek avuntusu da bakirliğini korumayı başardığı kıymetlisi, ruhuydu.
saf ruhunun pembeliğinde, onu oradan kurtaracak mucizenin umudunu barındırarak acıyla parlıyordu gözleri, aşkın özlemini çekiyordu.....