orhun alfabesi arami alfabesinin uzantısıdır

entry5 galeri
    1.
  1. Türkler, tarih boyunca çok fazla alfabe değiştirmiş, kendi alfabe sistemini kurabilmiş önemli bir etnik yapıdır. Bugün bir Türkçe konuşuru, Çin’e kadar olan alanda sadece Türkçe konuşarak insanlarla anlaşabilmektedir. Bu aşamada, Türkçenin bu kadar yayılmasının nedenleri arasında Türklerin savaşçı yapısı ve göçebe hayatını yaşaması görülebilir. Birçok millet ve medeniyetle ilişki kuran büyük Türk devletleri, haklı olarak birçok alfabe kullanmıştır. Bu alfabeler şunlardır:

    Göktürk yazısı ( Türk Runik sistemi )
    Sogd yazı sistemi
    Uygur yazı sistemi
    Mani yazı sistemi
    Brahmi yazı sistemi
    Süryani yazı sistemi
    Arap yazı sistemi
    Ermeni yazı sistemi
    ibrani yazı sistemi
    Grek yazı sistemi
    Slav yazı sistemi
    Latin yazı sistemi
    Bu dönemlerdeki bazı yazı sistemleri dar dönemde kullanılmıştır. Geniş bir tarihsel dönemi işgal eden belli başlı 5 yazı sistemi vardır:

    Göktürk yazı sistemi
    Uygur yazı sistemi
    Arap yazı sistemi
    Slav yazı sistemi
    Latin yazı sistemi
    Bu beş aşamada, kökeni ile ilgili tartışmalara neden olan sistem Köktürk ya da Göktürk yazı sistemidir. Bu bakımdan önce Göktürk alfabesinin yazısının kökeni konusunu işleyeceğiz, daha sonra diğer yazı sistemlerinin durumuna bakacağız.

    1. Göktürk ya da Köktürk Yazı Sistemi ve Köktürk Yazısının Kökeni Meselesi

    Köktürk ya da Göktürk alfabesinin kökeni konusunda bilim adamlarının tartışmaları henüz bitmemiştir; ama son yıllarda en tatmin edici açıklama V. G. Guzev ile Sergey Klyaştornıy’nin “Göktürk Yazısının Kendiliğinden Doğma Menşei Varsayımı Esaslandıran Deliller” adlı makalesinde ortaya konulmuştur. Şimdi hem bu makalenin özetini geçeceğiz hem de Köktürk alfabesinin kökenine ait olan görüşleri madde madde kısaca tanıtacağız:

    A. Köktürk metinlerini ilk kez gören seyyahlar ve bilginler bu metinlerin dilini Likya,lidya,luvi,truva, Hitit gibi Anadolu medeniyetlerine bağlamışlardır.

    B. Bugün alfabenin “runik alfabe” adıyla anılmasını sağlayan görüş eski olmakla birlikte Heigel’e aittir. Heigel, Köktürk alfabesinin iskandinav kaynaklı olduğunu ileri sürmüştür. Köktürk alfabesi, iskandinav alfabesine şekil olarak benzer ve hatta yazıtlar ilk kez bulunduğunda bu yüzden bölgeye ilk kez Fin heyeti gitmiştir.

    C. V. Thomsen’in başı çeken bir görüş de şudur ki yazıtların kökeni Doğu tarafındadır. Bu yazıların kaynağını Avrupa’ya dayandırmak yanlıştır. Thomsen’e göre yazıların kökeni Aramî, Soğd, Pehlevî dillerine dayanır. Thomsen bu bağlamda en fazla Aramî alfabesi üzerinde durmuştur. Thomsen bu görüşle Aramî alfabesini Köktürk alfabesi ile karşılaştırmıştır. Ayrıca eserinde de Köktürk yazıtlarının yukarıdan aşağıya doğru okunmasında Çincenin etkisi vardır. Thomsen’in bu görüşü daha sonra Anna Rona Tas, Karl Meges gibi ünlü Türkologlarca kabul görmüş, açıkçası oldukça fazla taraftar toplamıştır. Thomsen, ileriki zamanlarda Sir Gerald Clauson’un işaret ettiği üzere Köktürk yazısının Bizans kaynaklı Grek alfabelerinden etkilenilerek oluştuğunu söyleyecektir.

    D. Köktürk yazıtlarının iran kaynaklı Aramî yazısından kaynaklandığını ileri süren araştırmacılar arasına N. D Sokolov da katılmıştır. Yalnız Sokolov’a göre bu yazılar Aramî alfabesinin etkisinde oluşmakla birlikte Türk damgalarının şekillenmesi ile meydana gelmiştir.

    E. Radloff, Köktürk alfabesinin Aramî etkisinde olduğunu kabul etmekle birlikte bu yazının iskandinav yazısında da etkilenebileceğini söyler.

    F. Köktürk yazıtlarının yerli olduğunu kabul eden araştırmacılar da yok değildir. Türk damga ve şekillerinden oluştuğunu kabul eden araştırmacılar bu alfabenin kaynağını Türk ideogramlarına dayandırır. Bu görüşü kabul edenler arasında Türkiye’de Göktürk metinlerinin yayınını ilk kez yapanlar arasında bulunan Namık Orkun da vardır. Namık Orkun’dan sonra Ahmet C. Emre, Ahmet Caferoğlu, A.Mahmutov ve G. Guzev ile Sergey Klyaştornıy da vardır.

    G. Köktürk alfabesinin kökenini Şaman terimlerine yani dinî ideogramlarına dayandıran araştırmacılar da mevcuttur.

    H. E. D. Polivanov, alfabenin Türk damgalarından doğduğu fikrini ileri sürmekle birlikte bu alfabe oluşumunda Aramî alfabenin de etkili olduğunu ileri sürer.

    i. Sir Geral Clauson, alfabenin kökeni hakkında geniş bir araştırma yapmıştır. Ona göre Türkler dindar bir yapıya sahip değildi ve bu yüzden de alfabenin kökenini Şaman kültüründe aramak yanlıştır. Clauson’a göre Türkler ticaretle uğraşan bir millet değildi bu bakımdan Köktürk alfabesinin icadında ticarî ilişkilerinin etkisi olamaz. Clauson’a göre Türklerin yazı sistemini icat etmede onların diplomatik ilişkileri etkili olmuştur. Türklerin tarih boyunca büyük devletler kurduğunu söyleyen Clauson, onların diplomatik ilişkilerinin kaydını tutma ihtiyaçlarını hissedebileceklerini dile getirmiştir. Clauson, Türklerin 6. yy’da Bizans ile olan diplomatik ilişkilerini göz önünde bulundurarak bu yazı sistemini istemi Yabgu’nun icat ettiğini öne sürer. Köktürk alfabesinin kökenini Soğdak – Grek alfabesinde arar.

    J. Diğer araştırmacılar da Köktürk alfabesinin kökenini Sami dillerinde arar. Bunun nedeni olarak da Köktürk alfabesinin heceye dayalı olduğunu, kökeninin de bu bakımdan sese dayalı olan Aramî harflerinde aranamayacağını iddia eder.

    K. Kimi araştırmacılar Köktürk yazı sistemini taklide dayalı bir buluş olarak değerlendirilir.

    Bu görüşlerden Köktürk alfabesinin “iskandinav kökenli” olduğu fikri pek kandırıcı değildir. Yukarıdaki görüşlerin en kandırıcıları Köktürk alfabesinin Aramî kökenli olduğu ve Türklerin kendi icadı olduğudur.

    Köktürk yazı sisteminin Türk icadı olduğunu savunan araştırmacılardan Aristov ve Malliskyt bu yazı sisteminin kökenini Türk damgalarına; Sayenkov ise dinî ayinlerde kullanılan damgalara dayandırır. Polinanov’a göre Türk damgaları alfabenin kökeni oluşturur ama yabancı etkileri de göz ardı etmemek gerekir.

    Namık Orkun da Thomsen ve Polinanov’un görüşlerine dayanarak alfabenin Türk icadı olduğunu söyler.

    V. Thomsen de alfabenin yeni oluşumlara açık olduğunu söyleyerek alfabenin Türk icadı olabileceği hakkında açık kapı bırakır. Hatta bazı “fantastik” tahminler de yürütür.

    Bu konuda en geniş açıklama Ahmet Caferoğlu’ndan gelir. Ahmet Caferoğlu, Türk Dili Tarihi adlı eserinde 5 Köktürk alfabesini ele alarak bu harflerin Türk kültüründen gelen kült ile oluşturulduğunu söyler.

    Ahmet Caferoğlu’na göre Köktürk yazısının gelişiminde önce göz evresi sonra kulak evresi meydana gelmiştir. Köktürk alfabesi ayrıca hece ve alfabe devresini yaşamıştır Caferoğlu’na göre. Ayrıca Caferoğlu, Yenisey yazıtlarında çok fazla harf çeşidi olduğunu ileri sürerek Yenisey Yazıtlarının, Orhun yazıtlarından daha eski olduğunu ileri sürer.

    Ahmet Bican Ercilasun, Caferoğlu’nun görüşünü daha da geliştirmiştir ve Türk Dili Tarihi adlı eserinde bunu açıklamıştır.

    Bu konuda en önemli çalışma 1993 yılında tamamlanan, 2000 yılında açıklanan V. G. Guzev ile Sergey Klyaştornıy’nin “Göktürk Yazısının Kendiliğinden Doğma Menşei Varsayımı Esaslandıran Deliller” adlı makalesidir. Bu yazıda, Köktürk alfabesinin Maddeles kanunları göz önüne alınarak Türk icadı olduğu kanıtlanmıştır. Ayrıca diğer görüşler de değerlendirilerek tahminler daha da kuvvetli hale getirilmiştir. Şimdi bu makaleyi en genel hali ile madde madde özetleyelim:

    Kelime ve hece sistemindeki alfabelerin ortak özelliği harf sayısının fazla olmasıdır. Köktürk alfabesinde 26 sesi vardır. Buna göre Köktürk alfabesi kelime/hece sistemine dayalıdır.

    Hece sistemindeki yazı sistemlerinde açık / kapalı hece sistemi vardır. Köktürk yazı sisteminde ünlüler kelime başında çok kullanılmaz; yani bir hece sistemi söz konusudur.

    Gelb’e göre her yazının oluşumunda o yazının ait olduğu kültürün resim kültürü etkilidir. Köktürk yazı sisteminin de Türk resimlerinden oluştuğunu iddia eder. Buna göre Göktürk yazısı, resimleri ifade eden kelime yazısı olarak başlamış daha sonra o kelimeler alfabe sistemine dönüşmüştür.

    Yine Gelb’e göre bir işaret temsil ettiği resimden çıkıp bağımsız ve resimle alakasız bir fonem değeri kazandığında o dilin bir yazı sistemi oluşmuştur. Göktürk yazısı bu aşamayı geçmiştir.

    Bir yazı sisteminin gelişiminde yazı sistemi evreleri yan yana gelişebilir. Bir evrenin tamamlanıp diğer bir evreye geçmesi de olabileceği gibi ayrı evrelerin aynı zamanda yaşanma durumu vardır. Göktürk yazı sisteminde, ayrı evreler aynı zamanda yaşanmıştır.

    Göktürk yazısında resim yazıdan devşiren fonem, hem resim yazıyı yansıtır hem de ayrı bir fonemi. Örneğin “eb” ( ev ) anlamına gelen ses hem “ev” resmini akla getirir hem de sesi temsil eden harf bir sözcükte “b” sesi olarak kullanılabilir.

    Yukarıda bahsedilen kalıntılar devam etmektedir.

    Resim yazısının fonem değeri taşıması üç aşamada gerçekleşir ve bu üç aşama da yan yana devam etmiştir Göktürk yazı sisteminde.

    Göktürk yazısının hem hece yazısına dayalı olduğunu hem de kendiliğinden doğma olduğunu kanıtlayan en önemli durum “ünlü + ünsüz” şeklinde olan ünsüz ikizleşmesidir. ( nt, lt, nç ikiz sesleri Göktürk yazıtlarında bulunmaktdır.)

    Yukarıda bahsedilen durum, ünsüz çiftinin bu şekilde var olması, bu çiftlerin dış etkili olduğu tezini çürütür.

    Köktürk yazısı Sami dillerine dayandırılamaz çünkü Türkçede; büyük ünlü uyumuna dayanan kalın ve ince ünlüler vardır ve beş tanedir bu ünlüler, Köktürkçede tek ünlü harften oluşan tek ünlülü hece vardır. Bu durum Sami dillerinde bulunmaz.

    Ayrıca Sami dillerinin kuruluşunda Türkçede olduğu gibi “ünlü + ünsüz” hece sistemi yoktur.

    Köktürk alfabesinde “k” sesinden beş adet vardır ve bu durum da bu yazı sisteminin hece evresinde olduğunu kanıtlar.

    Ünsüz çiftleri ( lt, nç, ny, nt ) “ünlü + ünsüz + ünsüz” tipinde bir kelimeden kopmuştur. Bu bakımdan harf sisteminden değil kelime sisteminden oluşur.

    1905 yılında keşfedilen Mani el yazsı 19 Göktürk hecesini karşılaştırmaktadır. Bu da Göktürk alfabesinin hece sistemine sahip olduğunu gösterir.

    Köktürk yazısının tek hece kelimelerin çok olması, basit hece kuruluşuna sahip olması, hece tiplerinin Ünlü + ünsüz, ünlü + ünsüz + ünsüz şeklinde olması bu yazı sisteminin kelime – hece yapısına ait olduğunu gösterir.

    Köktürk devleti büyüklüğü bakımından 6. – 7. yy’da bir yazı sistemi oluşturmalıydı.

    Köktürk alfabesi Soğdak kökenli de değildir çünkü Soğdak dilinde Türkçe kadar zengin bir ünlü sistemi yoktur.

    Yeni yazı oluşturan kişi elbette kendi kültürünü görmezden gelemez. Bu bakımdan Köktürk yazısının oluşmasında Türk resim kültürünün etkisi vardır.

    Sonuç olarak:

    Köktürk yazısı kendiliğinden doğma olan tüm dilerin yaşaması gereken tüm evreleri yaşamış ve 8.yy’da harf yazı olarak var olmuştur.
    Bu dönem 6 ila 8 .yy arası olmuştur ve bu kısa bir dönemdir. Bu kısa dönemde evreler yan yana yaşanmıştır.
    Yazının gelişmesinde çevredeki faktörlerin etkisi büyüktür. Köktürk kağanlığının çevresi güçlü medeniyetlerle çevrilmiştir ki bu durumda da Köktürklerin yazı gelişimi hızlanmıştır.
    Köktürkçenin söz varlığında, bozkır yaşamı, savaş, yöneticilik ve devlet düzeni ile ilgi sözcükler çoğunluktadır. Savaşçı bir toplum yapısına sahip oldukları ve devleti kutsal gördükleri için Türkler, bu taşlara bu yazıları işlemişlerdir. Elbette bu durum Uygur Türkçesi zamanında değişime uğrayacaktır.
    Köktürk yazısı, Köktürk dönemlerinden bu zamana kadar kalan bengü taş dediğimiz dikil taşlarda, Uygur devletinin ilk dönemindeki Uygur yazıtlarında görülen uzun soluklu bir yazı sistemidir.
    Göktürk yazı sistemi 38 harften oluşur. Bunlardan 4 tanesi ünlüleri, 31 tanesi ünsüzleri, geriye kalan 3 tanesi de çift ünsüzleri ( lt, nç, nt ) karşılar. Ünsüzler için kullanılan 31 harfin 20 tanesi kalın ve ince ünsüzleri ayırır, geriye kalan 7 tanesi kalınlık – incelik bakımından nötr seslerdir. Ünsüzler için kullanılan 31 harften 4 tanesi “ünlü + ünsüz” çiftini oluşturur.
    3 ...