yani her yerde bu adamdan bahsedilirken ve her yıl "bakın yine ölmedi" deyip sür manşetten 20 cm haber olurken, demek ki manyak bir iş yapmış oluyor...
Herif dediğim, Amerikalı bir bilim adamıymış, "gelecek bilimci", fütürolog... Adı, Ray Kurzweil... Günümüzün "en büyük düşünce makinesiymiş"... Ben tanımıyorum, bak sözlükteki amerikancı çocuklar tanıyorlarmış açmışlar başlığını yıllar evvel.
ben amcamızı yeni keşfedenlerdenim, haliyle de araştırdım ne yapmış, ne yapıyormuş, ne yapacakmış?
En az 120, en çok 150 yıl yaşayacağını söylüyormuş...
şuan 69 yaşındaymış ama "40'ında gibiymiş"...
Yok ya, bana hiç de öyle görünmedi... Resmine baktım, saç baş kalmamış, avurtları çökmüş, kavruk, sinek siklet, "zekat keçisi" gibi bir herif... bu adam 40 gösteriyorsa ajda pekkan hanımefendiye de ferah ferah 30 deyiniz!
seçimlerde Hillary Clinton tarafını desteklemiş... her ne kadar kocası vakti zamanından oval ofiste sekreterine sakso çektirmiş olsa da, Clinton ailesini pek beğenirmiş!
Kendine çok iyi baktığını söylüyor.
Çünkü efendim, günde 250 hap yutuyormuş, hapı erken yutmamak için.
Bunlar vitaminler ve yardımcı ilaçlar... Kendisiyle görüşebilmek için artık kabak tadı veren şu "paralı iş yemeklerine", yani "burjuva kerizleme" tezgahlarından birine tam 500 dolar bastıran "röportaj yapan kişi", "midesi ecza dolabına dönmüş" diyor...
Ayrıca günde 8-10 bardak "alkalinli" su (ne boka yarayacaksa?), 10 bardak yeşil çay ve kırmızı şarap da içermiş. Kahve ve kolalı içeceklere elini sürmüyor (duydunuz mu lan sözlük ahalisi, hu?)...
Yediği de elbette sebze, meyve, balık, yağsız et. O kadarını biz de biliriz.
Zeytinyağı kullanıyor. Vakfıkebir yağı bulacak hali yok New York'ta.
Aksatmadan da spor yaparmış.
Elbette ağzına sigara da sürmemiştir. Mutlaka okulda da bütün derslerinden "a+" alırdı.
Gelsin de ben ona aynı şeyleri yapan, aynı şeyleri yiyip içen binlerce Türk kadını göstereyim. Bu teraneyi duymaktan bıkkınlık geldi, "kibrit kutusu büyüklüğünde" (böğk!) beyaz peynir, kepek ekmek, kabuksuz hıyar, falan filan.
Fakat bizim memlekette bir şeyi "amerikalı yaparsa" kıymete biner ya, adamla "söyleşmişler" işte...
Türk kadınlarından önemli bir farkı var tabii: Amacı gençleşmek değil, ölümü yenmekmiş.
Yani, ölümü geciktirmek değil, hiç ölmemek!
"Her canlı ölümü tadacaktır" diyen Al-i imran Suresi'ne posta koyuyor, gayrı müslim ya amk rahat zaten...
Bu amaçla "bedeninin biyokimyasal programını" değiştirmek için belli aralıklarla laboratuar ortamında "damardan ilaç" alıyormuş.
Biz de damardan tuzlama yiyoruz, üstüne de az pilav üstü kokoreç, yanında da kaymaklı yoğurt. Ağzımızın tadını da bozmuyoruz.
kendisiyle röportaj yapan kişiye "sen onu bunu bırak da hemşerim, vergi cezasından sıyırmak için nasıl bir çakallık etmek gerekir, madem bilim adamı geçiniyorsun, bize onu anlat" diyecek, diyememiş.
Böyledir... Damardan girersin, iki yüz elli çeşit hap yutarsın, havuç suyuyla yaşarsın...Sonra bir araba çarpar, ya da kafana tuğla düşer, program yarım kalır.
Nasreddin Hoca'nın eşeği de tam açlığa alışmak üzereyken gitmişti.