1994'den buyana her sene yaz tatilimin bir bölümünü geçirdiğim ilginç tatil beldesi. yerleşik alman nüfus, turist olarak gelen binlerce Rus, iskandinav turiste rağmen halk olarak hala o saçma muhafazakarlığını korumaya inat eden, yan yana geldiklerinde insanı dumura uğratacak kareler yaşatan kozmopolit tatil kasabası. aslında kasaba dediğime bakmayın çoktan şehirleşmiş ve hilkat garibesine dönmüş yer. pazar alış verişi güzel ancak fırsatçı esnaf yüzünden iğne bile almaktan tiksindiğim ticaret ahlakına sahip olmayan esnaf topluluğunu barındırır. tekne gezileri yapan teknelerin mutfakları böcekten geçilmez. ha bir de bir çoğunun kamaralarında kamera takılıdır. ola ki bir kadın ayarladıkları zaman tüm personel ekrandan kamarayı dikizler. tekneler rota olarak fosforlu mağarayı belirtseler de sahil güvenliğin yasağı olduğundan kıyısından bile geçemezler. gece barlarında yılışık garsonların primat dan bozma hareketlerle yaptıkları güya seksi dans figürlerini güzel ve yalnız turist kızlara ulu orta uygulamaktan çekinmezler. yine bu barlarda gözleri kör edecek votkaları, su katıldığında beyazlaşmayan rakıları ve bira diye verilen içecekleri deneyimlemek mümkündür. Kleopatra plajına her gelenin şezlong ve şemsiye kiralayacağını düşünen ve kiralamayana "o zaman plajda ne işin var?" sorusunu soracak güya görevli personele sahiptir. hatta bazen o kadar ileri giderler ki havlunu kuma bile bıraktırmazlar bir anda it sürüsü gibi etrafını çevirir ve kavga çıkarmak için ellerinden geleni yaparlar. sahilde güvenlikler gezmesine rağmen olası bir kargaşada bir tanesine bile rastlamak mümkün değildir. güzel bir çok şey yazmak istememe rağmen aklıma hep bunlar geldiği için güzel şeylerin pek de bir önemi yoktur. ama yine de severim kendisini bayramda da oradayım.