“benim adimi bagisla
. . . . . . . . .
“sabah uyandirildiginda pazartesiydi
bunu iyice bildi, agzi çirisli
yersiz, ürkek, yeni yaratilmis gibi
coskun bir göke uyumsuz ama kararli
durmaya, direnmeye ask olmaya sanki
elleri ve beyni hemen çaliskan kesildi
sonra birden bir isik bir isik bir isik
hazir bir biçimlenmeyi aldi geldi
çünkü -anlar gibiydim- biraz yenildi
hemen bir coskuya gidiverir aliskanligi
oturur tiras olur, ekmek kizartip yer
kolunda sonsuz bir güç, elinde hüner
olagan saniverir doyumsuz karanligi
inanirim böyle baslar bütün pazartesiler.
yenilmenin tohumunu tasir her pazartesi
çünkü yoktur daglarin ve yaratilisin öncesi
insan uzatir ellerini bir perdeyi çeker
ve pazarsizlik kisiyi saskin eder
siner bugular gibi düsüncemize
her seyin en haklisi en incesi
beklemek bir tepenin mutlulugunu
bir acinin yakip geçmesini beklemek…”
karanlik!
aldim kocaman yapraklari yatagima getirdim
bir çesit zina gibi yaratilisla
ki ben kocaman baliklar tuttum, sonra biraktim
aksamlari ise biraktigim sorumsuzluk adina
benim adimi bagisla
ben iklimler cografyasinin ta kendisi
sanirim suyum baskalarinca isitilir
pazartesi.
kendimi bir yillarin içine kapadim
kendimi koyverdim bir sulara
çok öldüm çok dirildim anlamadim
kendimi kendi akrostisime adadim
kendimi gerekçesiz oralara buralara
karanligi düsündüm, kimler yapardi onu
karanlik bir simge degildir, bir yasama
durmadan bagiririm ona, bagiririm
ölümü ve gömülmeyi ayirdetmem ama.
aldim pazartesi aksami bir okka sucuk
öncesiz ve beceriksiz geldim odama
seni en sona sakladim alçakgönüllü isik
hizini hiç kessmeden avadanliklarimi bileyen
geliyorum. bana hazirlanan her seye hazirim
ki bu hazirligina katildigim sularin en güzelcesi
. . . . . . .
çaldim kapiyi açtilar. odama
kravatimi çikardim
gökleri yadirgamadim
güleryüzlü ama yeni
çünkü ortada ben vardim.