bu kışın sonlarına doğru, istanbul sokaklarında, gecenin ayazında tanıştığım; ne demek olduğunu gerçek anlamıyla ilk o zaman öğrendiğim kalptir.
6-7 yaşlarında küçük bir kız çocuğu gördüm, ne yazık ki yere oturup avuçlarını kaldırmış bir vaziyette idi. bu kız, içinde bulunduğu perişanlığa rağmen etrafa gülücükler saçıyordu. nasıl oluyordu da bir insan; hiç hak etmediği bu kötü durumda iken, karnı aç, üstü başı pis ve üstelik de basbayağı çok üşüyor iken hala daha gülümseyebiliyordu? cevabı basitti: çocuk kalbi. her şeyi bağışlayabilen, etrafa sevgi saçan, küçük, küçücük şeylerden bile mutlu olabilen o ruh.
aynı çocuk yerde otururken neredeyse kendi boyuna gelen bir sokak kedisini kucaklamış ve bana sanki dünyaya dair çok önemli bir sırrı göstermişti. o an bu sokak çocuğu kendisi gibi sokaklarda yaşayan sokak kedisini çağırıp severken, şüphesiz başka hiçbir şeyi düşünmüyor, umursamıyordu. adeta tüm bu felaketlere inat, her şeyi unutmuş gibiydi. yanından geçip kendisine bakan insanlar ya da kedinin kirli olup olmaması onu hiç ilgilendirmiyordu. ve mutluydu. sadece bir kediye sevgisini gösterirken bile mutlu olabiliyordu. bu insanlığı aşan bir şeydi. bu gerçek sevgi, saf sevgi, çocuk kalbi ve bu, bu her şeydi.