başka bir mecrada paylaştığım yazıyı da buraya eklemek istiyorum. buyrun;
bu filmi uzun zamandır izleme niyetim vardı fakat, bayık bir fransız filmi ile karşılabilirim düşüncesi yüzünden hep erteledim. dün yatakta dön babam dön uyku tutmayınca, bu filmi izlemeye karar verdim. filmin detaylara ekstra gösterdiği özenden ve anlatıcının kişileri tasvir ediş biçiminden inanılmaz keyif aldım. amélie poulain karakterini canlandıran audrey tautou'nun duru güzelliğini hayranlıkla izledim. bir insan ancak bu kadar güzel gülebilir. audrey hepburn'e çok benzettim ki, kendisi benim çocukluk aşkım olur. film genelinde amélie'den sonra en sevdiğim karakter "kristal adam" oldu. yann tiersen'e girmiyorum bile, zira yeterince bahsi geçmiş. sadece şunu belirtmek istiyorum;
filmi bitirdiğim zaman saat dört civarlarıydı. yine uyku tutmadı ve yine dön babam dön moduna girdim. arka fona la valse'yi aldım ve gecenin karanlığına dalarak, amélie poulain gibi bir karaktere ve güzelliğe sahip kız arkadaşım olursa neler yaşayabilirdimin hayallerini kurdum. isterdim böyle minnak bi' sevdiceğim olsun. muzur olsun, düşünceli olsun ve de en önemlisi, gülüşüyle bana dünyaları verebilecek nitelikte olsun. sanırım aşık oldum. kısacık uykumda onu gördüğümü söyleyebilirim. unutmadan; amélie'nin kimsenin görmediği detayları fark edebilme yetisi bende de fazlası ile mevcut. belki de bu yüzden bu kadar etkilendim. "nasıl olmuşum?" diyen insanın herkes saçına, başına, kıyafetine göz gezdirirken, benim ruh hastası beynim, ayakkabı bağcıklarına kitlenir mesela. bu ve bunun gibi şeyler.. konudan sapmayalım: en çok etkilendiğim diyaloglardan birisi şuydu;
madeleine wallace: mucizelere inanır mısınız?
amélie poulain: bugün değil..
---
peki ben inanır mıyım? özellikle bugün hiç değil..