good will hunting

entry103 galeri video2
    93.
  1. ilk kez bu sabah izlediğim film. nasıl oldu da, izlemedim diye kendime kızıyorum şu an. çok beğendiğim iki seansın diyaloglarını yazacağım.

    peşinen not: ağır spoiler içerir.

    --- spoiler ---

    birinci diyalog:

    ikili, son iki seans boyunca tek bir kelime etmez. ikinci seansın sonlarına doğru will dayanamaz ve, birinci tekil şahıstan anlatmasının daha komik olduğunu düşündüğü, uçakla alakalı bir fıkra anlatır. karşılıklı gülüşürler. bunun peşine will, yeni kız arkadaşıyla yattığından söz eder. will, bir süre daha kızdan söz etmeye devam eder. sean, "o zaman arasana romeo" der. diyalog şöyle gelişir;

    w: o kadar zeki olmadığını anlayayım diye mi? kız sıkıcı mı? şu an için mükemmel, bunu mahvetmek istemiyorum.

    s: belki mükemmel olan sensin. mahvetmek istemediğin de bu. süper bir felsefe will. böylece, hayatın boyunca kimseyi tanımadan idare edebilirsin. eşim gergin olduğunda osuruyordu. inanılmaz bir yapısı vardı. uykusunda sürekli osururdu (bu sıra ikisi de kahkahalar atıyor) bunu seninle paylaşayım dedim. bir gece o kadar fena osurdu ki, köpek uyandı. uyanıp "sen mi yaptın?" dedi. ben de "evet dedim. ona söyleyemedim.

    w: kendi kendini mi uyandırdı?

    - kahakalar bir süre devam eder..

    s: iki yıl önce öldü, hatırladığım şeye bak. bu harika bir şey, biliyor musun? böyle küçük şeyler, en çok özlediğim şeyler.. onu, bu gibi şeylerle tanıyorum. onu benim karım yapan bu. o da benim her türlü küçük kusurumu bilirdi. insanlar böyle şeylere kusur der, ama değil. bunlar güzel şeyler. dünyamıza kimi sokacağımızı seçeriz. mükemmel değilsin. seni şüpheden kurtarayım; tanıştığın o kız da değil. önemli olan, birbiriniz için mükemmel misiniz? önemli olan bu. dünyadaki her şeyi bilebilirsin. ama bunu öğrenmenin tek yolu denemektir. benim gibi bir ihtiyardan öğrenmeyeceksin. bilsem bile sana söylemezdim zaten.

    w: öyle mi? neden? bana başka her şeyi anlattın. hayatımda gördüğüm bütün psikiyatristlerden daha çok konuştun.

    s: nasıl yapılacağını söylemedim.

    w: evet. tekrar evlenmeyi düşündün mü?

    s: eşim öldü.

    w: "tekrar" kelimesi bunun için.

    s: eşim öldü.

    w: süper bir felsefe sean. böylece, hayatın boyunca başka hiç kimseyi tanımadan idare edebilirsin.

    s: zaman doldu.

    ikinci diyalog:

    w: dün kitabını okudum.

    s: demek o sendin.

    w: hala askerlere terapi uyguluyor musun?

    s: hayır.

    w: neden?

    s: karım hastalanınca bıraktım.

    w: onu hiç tanımasaydın, hayatının nasıl olacağını hiç düşündün mü?

    s: "onsuz daha mı iyi olurdu?" diye mi?

    w: hayır. daha iyi, ya da, daha kötü diye değil. onu kastetmedim.

    s: anladım. önemli bir soru. kötü günler olur, ama böylece dikkat etmemiş olduğun iyi günleri fark edersin.

    w: yani, onunla tanıştığın için pişman değilsin.

    s: neden? şu anda çektiğim acı yüzünden mi? pişman olduğum şeyler var, ama onunla geçen tek bir gün için bile değil.

    w: ruh eşin olduğunu ne zaman anladın?

    s: 21 ekim 1975'de.

    w: tanrım, günü de mi biliyorsun?

    s: evet. dünya kupasının altınca maçıydı. red sox'ın en büyük maçıydı. arkadaşlarımla bilet bulmak için kuyrukta sabahladık.

    w: bilet buldunuz mu?

    s: evet. maç günü barda oturmuş saatin gelmesini beklerken, içeri bir kız girdi. muhteşem bir maçtı. sekizin sonunda durum 6-6'ydı. 12'ye uzadı. 12'nin sonunda, cartlon fiks maça girdi. bakışları ne kadar gariptir bilirsin.

    w: evet evet.

    s: sonra, muhteşem bir vuruş yaptı. top havalandı ve saha çizgisini geçti. 35.000 kişi bağırıyordu. bu daha bir şey değildi. fiks, topa deliler gibi vuruyordu. evet görmüştüm. "aşırtma, aşırtma" evet, aşırtma. sonra faul yaptı. o da, 35.000 kişi de ayağa fırladı. sahayı doldurdular. o da insanlara bağırıyordu. "çekilin! çekilin!"

    - tabii bu sırada ikisi de çok heyecanlı.

    w: o maça bilet bulduğuna inanamıyorum. sen de sahaya koştun mu?

    s: hayır, koşmadım. orada değildim.

    w: ne?

    s: barda, müstakbel eşimle içki içiyordum.

    w: yeni tanıştığın bir kızla içki içmek için maçı mı kaçırdın?

    s: onu bir görmeliydin. baş döndürücüydü.

    w: bütün odayı aydınlatsa bile umurumda değil. içeri truvalı helen bile girse umurumda değil. hem de altıncı maç.. yanındaki arkadaşların kimlerdi? gelmemene bir şey demediler mi?

    s: seçenekleri yoktu.

    w: ne dedin onlara?

    s: biletimi masaya koyup, "kusura bakmayın çocuklar, bir kızla konuşacağım" dedim.

    w: bir kızla konuşacağım mı? öyle mi dedin? onlarda izin mi verdi?

    s: evet. ciddi olduğumu gözlerimden anladılar.

    w: dalga mı geçiyorsun?

    s: hayır, geçmiyorum. bu yüzden şimdi, yirmi yıl önce barda gördüğüm bir kızın yanına gidip konuşmadığım için pişman olduğumu söylemiyorum. nancy'le evli kaldığım 18 yıldan pişman değilim. iyice hastalandığı son yıllardan da pişman değilim. lanet bir maçı kaçırdığımdan da pişman değilim.

    w: yine de maçı seyretsen iyi olurdu.

    s: pludge'nin öyle bir şey yapacağını bilemezdim..

    - gülüşürler

    özellikle yazdığım ikinci diyaloğun son sahne ile bağdaştırılması çok hoşuma gitmişti. sean, maça gitmediği için pişman olmadığından bahsetmişti. o dönemler kız arkadaşıyla ayrılmış olan will, onun için ayarlanmış olan iş görüşmesine gitmemiş, ve sean'a şöyle bir mektup bırakmıştı. film boyunca en içten güldüğüm an budur;

    mektup:

    "profesör o iş için ararsa üzgün olduğumu söyle. bir kızı görmeye gidiyorum. will."

    mektubu okuyan sean'ın verdiği tepki ise;

    "adi herif.. lafı mı çalmış"

    --- spoiler ---

    ben filmi çok beğendim. izlemeyen muhakkak izlesin.
    1 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük