Atatürk, dinimizin tam anlamıyla ve aslına uygun olarak yaşanmasını ve milletimize doğru, modern, hurafelerden arındırılmış bir din anlayışını benimsetmeyi hedeflemiştir. Hiçbir aşırılığa kaçmadan, Kuran'ın modern bir dünyayı tarif ettiğini çok net biçimde izah etmiştir.Açıkça anlaşılmaktadır ki, gerçek manada dindarlık, heyecanlı fanatiklerin, tutucu, kapalı görüşlü kimselerinkinde değil; Atatürk'ün tarif ettiği ılımlı, insancıl, modern yapıda kendini göstermektedir.Büyük Atatürk'ün, islam dinini, Kuran-ı Kerim'i, Hz. Peygamberi ve dini müesseseleri öven tüm bu sözleri, O'nun dinimize olan içten bağlılığını gösteren somut ve tartışılmaz belgeler olarak kabul edilmelidir.
---------------------------------------------------------------------
Türkiye Cumhuriyeti' nin kurucusu Büyük Önder Atatürk'ün Hazreti Muhammed'e olan sevgi ve saygısı, yaşanan örnek olaylarda ortaya çıkmaktadır. Diyanet işleri Başkanlığı tarafından çıkarılan Diyanet Dergisi'nin 2007 Kasım ayı sayısında emekli öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. A. Vehbi Ecer'in, ''Atatürk'te Peygamber Sevgisi'' başlıklı yazısında, yaşanan olaylarla Atatürk'ün Hazreti Muhammed'e duyduğu sevgi ve saygı anlatılmaktadır. ''Beğenilen, değer verilen, önemli görülen şey sevilir. Atatürk'ün beğendiği, saygı duyduğu, değer verdiği, takdir ettiği en büyük insan Peygamberimiz Hazreti Muhammed idi'' ifadesinin yer aldığı yazıda, Atatürk'ün Hazreti Muhammed'in büyüklüğüne dil uzatanları affetmediğine dikkat çekilerek yaşanan şu olaya yer verilmektedir:
''Allah ve Peygamber konuları ulu orta Atatürk'ün yanında tartışma konusu yapılamazdı. Bir gece sofrada sohbet sırasında Peygamberi tenkit ederek Atatürk'e yaranacağını zanneden birisinin konuşmasını kızgın bir şekilde elini masaya vurarak, keser ve 'bu konuyu kapatın... Peygamberi küçültmek isterseniz, kendiniz küçülürsünüz!' der.''
(…/…/……)
---------------------------------------------------------------------
Atatürk, 1926 yılında yaptığı bir konuşmada Hazreti Muhammed'in adının unutulmayacağını vurgulayan konuşmasında: ''O, Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. O'nun izinden bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonsuza kadar O, ölümsüzdür'' ifadelerini kullandığına dikkat çekmektedir.
(…/…/1926)
---------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün 1 Kasım 1924'te yaptığı konuşmada, Hazreti Muhammed'in kabilesi tarafından sevilen bir kişi olduğunu ve nasıl peygamber olduğunu anlatmaktadır: ''Son peygamber olan Muhammed Mustafa, 1394 sene evvel Rumi nisan içinde rebiülevvel ayının on ikinci pazartesi gecesi sabaha doğru tan yeri ağarırken doğdu... Hazreti Muhammed eyyam-ı sabavet (çocukluk günleri) ve şebabeti (gençliği) geçirdi. Fakat henüz peygamber olmadı. Yüzü nuranî (ışıklı, saygı uyandıran) sözü ruhanî, reşit, rüiyette bibedel (görünüşte emsalsiz), sözüne sadık ve halim, mürüvvetçe (iyilikseverlikte) saire faik (başkalarına üstün) olan Muhammed Mustafa, evvela bu evsaf-ı mahsusa (özel nitelik) ve mütemayizesiyle (sivrilmesiyle...) kabilesi içinde Muhammed'ül-Emîn (güvenilir Muhammed) oldu.
Muhammed Mustafa, peygamber olmadan evvel kavminin muhabbetine, hürmetine, itimadına mazhar oldu. Ondan sonra ancak 40 yaşında nübüvvet ve 43 yaşında risalet (peygamberlik) geldi. Fahr-i alem Efendimiz namütanahî (sonsuzca) tehlikeler içinde, bipayan (tükenmez) mihnetler ve meşakkatler karşısında 20 sene çalıştı ve din-i islamı tesise ait vazife-i peygamberisini ifaya muvaffak olduktan sonra vasıl-ı ala-yı illiyyin (cennetin en yüce yerine erişen) oldu.''
(01/11/1924)