aslında insanın öğrenme veya öğretme veya bir şeyleri kutsama ihtiyacı bir amaç falan değildir. mesela öğrenmeyi ne tetikledi ilk başta? tabi ki hayatta kalmak. ilkel insan gibi düşünelim. akıl kendini keşfetme eşiğini aşıyor ve bir anda gözünü açıyorsun diğer canlılardan farklı yığınla soru seni bekliyor. ee aklın gelişmemiş ve daha içgüdüsel yaşıyorsun. ne yapacaksın? bu yarım aklınla bir şeyleri açıklamaya girişeceksin ve bunlar aslında korku kaynaklı olacak. çünkü nerden ne geleceği belli değil. bu yüzden öğrenme bugün bile sürüyor çünkü öğrenme insanı hayatta tutan en önemli birinci faktör olmuştur bunu tetikleyen de var olma güdüsüdür.
ikincisi ise amaç kısmı. insanın amacı ne olabilir? gene o ana gidelim ilkel atalarımız dal daşak dolaşırken dünya gibi içinde yığınla soru biriken bir şeyi nasıl bilebilecek? tabi ki bilemeyecek ama bir şeyler uyduracak çünkü sınırlı kafasında açıklama mantığı bu olacak. mesela bunun için kendi ve çevresinden yola çıkacak.
örnek verelim; hiç bilmediği doğaüstü olayla karşılaşan insan ne yapabilir? tabi ki bunun yarattığı korkuyla belli açıklamalar yapacak( yani aslında korkunun kaynağını bilmeye çalışacak) ve belli eylemlere girişip bir daha onu yapmamak için önlem alacak.
peki ne yapacak oto boka tanrı diyecek ardından bunu tanrı öfkesine yoracak ve bir daha bokunu yeyim abi ne olur yapma diyerek ona kurban sunacak. hatta kurbanı bile sunarken tanrıyı kendi gibi düşündüğü için onu yakacak ki kokusu tanrıya ulaşsın o da doysun diye. ( kurbanın gelişim çizgisi de aslında böyledir)
sonra tabi insan aklı geliştikçe daha materyalist açıklama geliştirecek veya eskiyi gelenek olarak taşıyıp atalarının sınırlı beyniyle yaptığı o anlı saçma sapan açıklamaları( ama mental denge için faydalı açıklamalardır) sürdürecek ve bunu sistemleştirip daha da geliştirip din adı altında devam ettirecek. dinler bu yüzden geçmişin kalıntısıdır diyebiliriz. ( ya sen de her şeyi ne yapıp edip en sonunda dine bağlıyorsun yaaa)