metallica'nın neden dünyanın en iyi metal grubu olarak lanse edildiğinin göstergesi
olmuş gösteridir. "kendisi iyiydi ama organizasyonu kötüydü" diyesim var. bu organizasyonu düzenleyenlerde hiç insaf olmadığı kanaatindeyim.
içeri yiyecek içecek kesinlikle giremez deniyor, buna rağmen içeride şu şehirler arası
otobüslerde verilen küçük kaptaki suların aynısının 2 ytl ye satıldığını
görüyorsunuz. saat 3'ten 12'ye kadar o tepişmede bir insan susuz nasıl yapar? ilerleyen saatlerde içecek namına sadece biranın kaldığını ve onun da 5 ytl ye satıldığını görüyorsunuz. bir pet bardak. çeyreği de köpük onun. kazıklanmanın da ötesi bir şey. lanet olsun gençliği sağılacak inek olarak gören patron takımına!
iyi dileklerimizi belirttikten sonra sözkonusu grup metallica olunca evrensel boyutta insan türünün bir araya geldiğinin görüldüğüne değinelim. kimler yoktu ki; gotiği vardı, şu yeni nesil (bildiğin ibne, metalci ibne) emo denen tipler vardı, üstü çıplak kolyeli (bunlara da kıro diyorlar) alnında metallica bandı taşıyan tipler vardı falan filan. nasıl da ter kokuyorduk tarifi mümkün değil.
sahaya giriş olayında tüm kapıların yeterli güvenlik elemanı olmadığı için açılmaması nedeniyle sinirler daha gündüz saatlerinde gerilmişti. koruma dediğimiz tiplerin de terminatör gibi duygusuz yaratıklar olması can sıkıcı. gerçi düzenli aralıklarla "hepiniz orospu çocuğunuz" şeklinde kendilerine sevgi gösterisi yapılınca hissedilecek tek duygu nefret olacaktır konserci tayfasına. eheh...
yalnız güvenlikçilerden birinin şişeyi atanı tespit edip onca insanı yararak yerinden çıkması, kulaç atar gibi davranıp bebeyi çekmesi ve kapı girişine götürmesi, birkaç korumayla birlikte dalması. hakkaten ne oldu o çocuğa merak ediyorum.
organizasyona dönersek the sword, pentagram (yurtdışında mezarkabul) ve down (philip anselmo'nun grubu) adlı gruplar öncü birlikler olarak sırayla sahneye çıktı. down, programlarının sonunda da birkaç saniye am i evil'ı çalıp (kaçmadı benden) metallica anonsu yapıp sahneyi bıraktılar.
dakikalar ilerliyordu ama sanki savaş baltaları yerinden çıkacaktı. ey insanlık! metallica gibi bir grup geliyor ve sen saha içi bilet alıyorsun. hatta ve hatta saatlerce önlerde bekleyerek kendine bir yer mesken ediyorsun ama önden "ya itmeyin"cilerle arkadan seri itici tipler arasında kalıp tost oluyorsun. bilmezsin ki dışarısı insan görünümlü hayvanlarla dolu. onlarca insanla akraba oldum, kâh ben girdim, kâh bana girdiler. korunmuyorduk da üstelik. ama bu kadarı da fazlaydı. zaman oldu kollarınızı bile koyacak yer bulamayacak bir sıkışıklık yaşandı. ara sıra dönüp tribünlere bakıldığında elin oğlunun oturduğu yerde resmen esnediğini göbeğini kaşıdığını falan görünce kıskançlık krizlerine girmemek zor oldu, her ne kadar "bakın nasıl eğleniyoruz" diye bağırışlar olsa da o bağırışlar daha çok basılan ayağın verdiği acıdan kaynaklı idi, fuck.
derken bir eleman çıktı sahneye ve hangi ülkede yaşadığımızı hatırlattı bize. evet misafirlerimiz hihihi...az sonra metalika çıkacak...hihihi...ayrıca bize bu güzel gecede desteğini esirgemeyen sayın belediye başkanımız mustafa sarıgül'e...
amacını anlar anlamaz herifi bir yuhalamaya başladık ki herifin sahneden kaçışı görülmeye değerdi. konsere gelmişim aklımda fade to black'in tabları var sen bana belediye başkanı diyorsun a.ç.
kötü şeylerin de bir sonu var. insanı azdıran bir renk oyunu eşliğinde the ecstasy of gold çalmaya başladı. anlamı, geliyorlardı! almanya'dan getirilen teknik altyapı olanca ihtişamı ile metallica'yı apayrı bir tatla izleyicilere sundu. creeping death, bir konsere başlamak için olabilecek en güzel şarkı. neden büyüksün? işte bu yüzden.
ride the lightning, and justice for all, master of puppets,...ilk 5 albümdendi şarkılar. 17 yıldır üzerine koymadı mı bu grup diye düşünüyor insan. o gece, gaza gelip sağımdaki elemana yanlışlıkla dirseğimi geçirmeme neden olan şarkının aslında 25 senelik bir şarkı olduğunu (no remorse) farketmek? valla büyümüşüm lan diye düşünmek yerine başka şeyler düşündüm he.
fade to black, konsere gitme nedenimin en büyüğü idi ama asıl bomba one'da yaşandı. o an yaşanmalı idi gerçekten. bilenler bilir, parça eski bir filmin senaryosu ile ilgili. çatışma sesleri ile başlayan bir eser. işte o sesler sırasında patlayıcılar, efektler ile gaza getirildi millet. fişekler atıldı gökyüzüne. sahnenin stand by ışığı gözalıcı bir mor tonu, ne kadar güzel gitti o sahneye. yanlarda iki kocaman ekranla birlikte, işte teknoloji işte müzik dedim resmen. sonra da james'in girişi. auuuuuuu diye bağırışlar.
o an tekrar yaşansa keşkem.
akıllarda kalan diğer bir şov. enter sandman'e girecek james. kamera sağ el parmaklarına zoom yapmış. tüm stad izliyoruz. adam şeytan boynuzları yapıyor uuuuuuuu diyoruz. gene yapıyor, gene uuuuuuuuuu. sonra orta parmak yapıyor biz gülüyoruz (ben yapsam dalarsınız) sonra gene yapıyor diğer eliyle sansürlüyor, elini dövüyor falan ve giriyor parçaya. ahahha...çok hoştu be.
çok memnun kaldıklarını ifade etti james. daha önce konserlerine gelenleri sordu. 1 kere gelenler kaldırsın, 2, 3, daha fazla falan. sonra ortak dilimiz metallica vs bir şeyler diyerek sosyal mesajlar yaydırdı. kendine özgü yeahh'ları ile ortalığı inletti. eşlik ettik falan. unutmadan burada bir şeye değineceğim;
metalika oley, metalika oley, metalika oleeey, oooooooooooo....şeklinde tezahüratı dünyanın başka bir yerinde duymaları imkansızdır herhalde kendilerinin. meksika dalgası da eksik olmadı. valla bir de james'e 3'lü çektirir bunlar diye düşündüm.
ben kurallara uyan saf bir vatandaş olduğum için kamera neyin getirmemiştim çekemedim ama maşallah millet 5634263x zoomlu 30 milyon pikselli kameraları ile oradaydı. burası türkiye idi doğru ya. ösym sınavlarında binaya telefonlarıyla giren insanların ülkesi. kurallara uyanın saf olduğu. peh...
bir kez de bis oldu. whiplash'e gittik. seek and destroy'la da cilası atıldı. buna "she can destroy" diyenler de çıkıyormuş. gecenin sonunda (21:40 da başladılar) teşekkür etti bol bol james. sahnenin her yerinde mikrofon vardı. bir bakıyoruz lars'ın yanında şarkı çalıyor bir bakıyoruz olması gerektiği yerde falan. sonra diğer elemanlar geldi ama bass'cı robert ne demek istedi anlamadım. bir de yüzündeki ifadeye hayranım. her bakışımda "sıçtı robert bez getir" deme gereği duydum. herif bildiğin sıçar gibi yüzünü geriyor yahu!
son saniyelerde bir demet tiyatrodaki gibi toplanıp seyircileri selamladılar. çok yakında gene geleceğiz dediler ama aynı şeyi aaron stainthorpe'un da dediğini hatırlıyorum. bekliyoruz 2 yıldır.