En başta şu soru: Sayın iktidar sempatizanı, gönüldaşı, fan'ı medya yazarları iki bin beş yüz sayfalık iddianameyi hangi arada derede okudular da, bu kadar çabuk klavyelere sarıldılar?
Ve ikinci soru: Bu bir iddianame. Adı üstünde. Mahkemede, öne sürülen bu savların doğru olup olmadığı araştırılacak, karara bağlanacak...
E, şu anda sadece "iddianame"de yer alan bir sürü iddia, sanki yüzde yüz gerçekmiş gibi neden ortaya sürülüyor? Vayy şunu da yapmışlar, bunu da yapmışlar çığlıklarıyla...
Bu karmaşada ve kargaşada, iddianame'de gerçekten önemli olan konuların (Veli Küçük, Danıştay saldırısıyla ilgili bağlantılar) gümbürtüye gitme tehlikesi yok mu?
Ama ne karmaşa! Şarkıcı Emel bile iddianame'ye girmiş, şaşakaldım yani. Veli Küçük'ten müstakbel damadı için torpil istemiş bu sanatçı (telefonda). Asker bir tanıdığı için torpil istemeyen var mı bu ülkede? Veli Küçük'ten istemiş olması, şarkıcı Emel'i hangi bağlamda Ergenekon'a dahil ediyor? Etmiyorsa bu görüşme kaydı iddianame'de ne arıyor? Laf olsun torba dolsun diye mi?
iddianame bu türden kayıtlarla dolu bir sürü sayfayla kabartılacağına, gerçekten önemli noktalar vurgulansaydı da bu kadar kargaşa olmasaydı daha iyi değil miydi?
Sonuçta 2500 sayfalık bir iddianameyi okumak her yiğidin harcı değil.
Düşünün ki bu ülke 20 satırı aşan köşe yazılarını bile okumaktan sıkılan insanlarla dolu. (Acı ama gerçek bir tespit!)
Bir de Ergenekon'un medyayı ele geçirme planlarının faş edildiği sayfalara çok takıldım. "Medyanın ele geçirilmesi ve kontrolü" başlıklı bölümde çok enteresan bilgiler var. Veli Küçük, kendisini çeteyle ilişkilendiren gazete manşetlerine sinirlenince "Doğu Perinçek gitsin Aydın Doğan'la görüşsün" buyuruyor. Gizli tanık DENiZ, Aydın Doğan'ın "Veli Paşa'ya söyleyin haber yapmamaya gayret edeceğiz. Milliyet ve Radikal gazetelerinde bu haberleri durdururum ama Hürriyet Gazetesi benim değil, Koç'un. Hürriyet için söz veremem" dediği şeklinde ifade veriyor.
Aynı bölümde ayrıca, Doğu Perinçek'in, Gülay Göktürk, Nuri Çolakoğlu, Faik Bulut, Cengiz Çandar gibi şahısları gazetecilikte yetiştirdiği belirtiliyor. Tuncay Özkan'ın Doğu Perinçek in adamı olduğu ve Doğu Perinçek tarafından yönlendirildiği söyleniyor.
Bunlar çok enteresan bilgiler. insanın, meğer bu Doğu Perinçek ne kadar ağırlığı olan biriymiş diyesi geliyor.
Ele geçirdikleri medya ise, KanalTürk, Ulusal Kanal, Avrasya falan şeklinde sıralanıyor.
ilginç.
Çünkü bunlar hiçbir zaman öyle fazla iddialı olmayan, büyük kitlelerce seyredilmeyen kanallar. Bu örgüt bu kadar güçlüyse neden en büyük kanallara kol bacak atmamışlar acaba diye sorası geliyor insanın.
Bir de şu soru takılıyor beynimin ağlarına: Birilerinin kendi fikirlerini küçük bir kanaldan pompalaması "çetecilik" olayına dahil oluyorsa, başka birilerinin "uyarına getirip" etli butlu televizyon kanalları ve gazeteler satın alması neden "gazetecilik" oluyor? Bakınız: ATV-Sabah olayı.
Bir çelişki var burada ama nerede? Bulun bakalım.
Bir de bu "gizli tanıklar" meselesi var. Biliyorsunuz bu bizim hukuk sistemimizde yeni bir durum. Son icat. AB uyum yasaları çerçevesinde kanunlara girdi "gizli tanıklar". "Çete"leri çökertmek için gizli tanık kullanılabilecek artık. Ne güzel!
Ama yine münafıklık etmeden duramayacağım...Bildiğiniz gibi biz AB yolunda bir ülke değiliz, AB bizi hiçbir zaman bünyesine kabul etmiyor...Bu durumda uyum yasaları bizi neye uyduruyor? Biliyorsunuz bir gelişmiş ülke demokrasisi ile gelişmiş olmayan ülke demokrasisi hiçbir zaman aynı şey değildir. Sormak istediğim, bu kadar çok katakullinin ve ayak oyununun döndüğü bir ülkede, bu gizli tanıkların sağlam bilgiler verdiğinin sağlaması nasıl yapılacak?
Bir de 1 numara olayı var... Bir numaranın eşgali Zihni Çakır'ın "Kod Adı Darbe" kitabında "sarı saçlı, sert mizaçlı" olarak geçiyormuş.
Bu bana fazlasıyla casus romanı tadında geldi. Bilemeyeceğim artık...
"Çok güçlü, çok dehşetengiz" olarak adlandırılan bu çetenin TSK'ya, MiT'e falan sızamamış olması "gücü" konusunda beni biraz şüpheye düşürdü, o da işin başka bir boyutu. Ya liderlerinden biri olduğu iddia edilen ilhan Selçuk'un 500 bin dolarlık iş notunu yazıp ortalarda bırakmasına ne diyorsunuz? Biraz acemi galiba bu örgütçüler...
Şaka bir yana...
"işte temiz eller!", "işte sonunda derin devlet çökertiliyor!" şeklinde sevinç çığlıkları atmadan önce serinkanlı bir şekilde düşünmekte fayda yok mu?
Ben "dokunulmazlıkları" kaldırılmamış siyasetçilerle dolu bir ülkede "temiz eller" olayına kati surette inanmıyorum. Ülkeyi sarsan bir cinayette, emniyet soruşturma dışı bırakılıyorsa, siz inanır mısınız temiz ellere?
Kafama takılan son şey ise Taraf Gazetesinin bu operasyonla ilgili attığı başlık:
"1923'de kuruldu, 2008'de arınıyor" buyurmuşlar.
Bu ne demek, ulu manitu adına?
Türkiye Cumhuriyetinin kurulması da Ergenekon icadı demek istiyorlar herhalde.
Vay ki vay sayın seyirciler!
Cumhuriyet mevta olacak diye zil takıp oynayacaklar neredeyse. Ben bu çıldırık neşenin sebebini anlamış değilim.
Ne sosyal, ne duygusal, ne matematiksel zekam yetmiyor buna.
Ve son söz niyetine...Bu ülkede yıllardır bir sürü karanlık şeyler oldu. 70'lerin o kanlı günleri, suikastlar, gazeteci cinayetleri...
Bunlar aydınlansın istiyoruz.
Ama heyhat, yüzlerce sayfalık kıytırık telefon görüşmesi kayıtlarıyla mı aydınlanacak tüm bunlar?
Yok Emel Veli Küçük'ten torpil istemiş, yok 1 numara sarı saçlıymış...
1 numara küçükken karga da kovalamış mı acaba? Durup dururken merak ettim."