bir sürü bilimsel terim arasında, sanırım en doğrusu, minimal bir dille anlatmak olayı. türkiye ekonomisinde durum 2008 itibari ile şöyledir:
türkiye bir ailedir. bu ailenin 100 üyesi var. kocaman bir evde kalıyorlar ve para kazanıp harcıyorlar. bu 100 insanın her biri ayda 1 lira kazanıyor ve toplam 100 lirası oluyor.
ardından bu para harcanmaya başlıyor. bu ailenin aylık harcaması 200 lira.
dolayısı ile her ay 100 lira borca giriyor.
söz konusu harcamanın ise 180 lirası, 100 kişiden 20 kişi için yapılıyor. kalan 80 kişi, 20 lira ile idare ediyor.
borç kabardıkça bu böyle olmayacak denip evdeki eşyalar satılmaya başlanıyor.
örneğin plazma tv'ye ne gerek var deniyor ve 100 liraya satılıyor. böylece o ay borç olmuyor. herkes mutlu.
ancak evde televizyon olmayınca aile sıkılıyor ve çalışırken verim düşüyor.
ay sonunda toplam 95 lira kazanıyor bu defa. borç 105 lira oluyor. borç çok oldu diye evdekilerden birkaçının kullandığı, dikiş makinesi gibi üretim araçları satılıyor. borç o aylık kapandı. ama artık o 100 kişiden 5'i işsiz. tüm gün evde oturuyor.
harcama aynı ama gelir 90 liraya düşüyor. borç büyüyor. borç büyüdükçe daha çok eşya satılıyor. fark artıyor.
tüm bunların üstünde evin reisi, herşey çok güzel diyerek reisliğini sağlama almak istiyor. bunu ispatlamak için yavaş yavaş o 200 liralık aylık harcama artırılıyor.
yani bir yıl sonunda, aylık gelir 80 liraya, aylık gider 300 liraya yükseliyor. borçlar tüm aileyi sarmalıyor.
maalesef aile reisine inanmayı sürdürenler, eskiden ayda 200 lira harcardık şimdi 300 harcıyoruz zenginleştik heralde derler. tüm bunların, bilinmeyen bir zamanda, kendileri tarafından ödenecek bir borç olduğunu bilmeden.