yılın olayıdır. benim için ise hayatımın olayıdır.
şu an konsere gidenlerin hepsi pestil durumdadır, o yüzden kendine en çabuk gelenlerden olan ben, size gördüklerimi mümkün olduğunca anlatmaya, aktarmaya çalışacağım. konumum saha içinde tam ortalardır. kulelerin ötesinde, ortalarda.
6.30'da evden çıktım, 7de sami yen'in önündeydim. sabahlamış insanlar vardı. tellere, duvarlara kapılara dayanmış uyuklayan insanlar. sanırım bu yeni bir görüntü değildir. benim ilk metallica konserimdi ama birçok insanın ilk değildi. kapı gs store'ın oradaymış. bunu ben bilmediğim ve dikkat etmediğim için vahşi yanımı serbest bıraktım ve kapıları kapatılmış olan otoparka tellerden tırmanarak girdim. 9 numaralı kapının tarafına. benim bilet 9-10... gidiyordu. ben direk 9a sarmaya karar verdim. bir sarhoş vardı. yer değiştiren birkaç kıza bıçak çekti hayvan ve "buradaki insanlar sabahıyor, 6dan beri burada olanlar var! sıraya geç!" diye bağırdı. kalabalık kendilerini eğlendiren bu adama tezahürat yaptı. daha sonra zaten bu sarhoş herif yeterince itildi ve kakıldı. bıçağını da heralde elinden almıştır biri yoksa kimse dokunamazdı.
kendi başıma gitmiştim o yüzden ilk başlarda biraz sıkıldım. geleceğim diyen godoşların* hiç birine rastlamadım. saat 9-10 gibi kapı önlerini falan boşalttılar. dersaneden tanıdığım arkadaşa denk geldim, ona takıldım. tellerin önüne aldılar bizi. tüm bekleyenler yola dökülmüştü, yolu kapatıyorduk. polis geldi, sirenlerini düdüklerini öttürdü, arabadan indi bağırdı çağırdı. bir havaya sıkmadığı kaldı. bundan kelli, hem bu araba, hem bundan sonra geçecek olan bütün polis arabaları yuhalandı. onun dışında kalabalık kendini eğlendirmesini biliyor. billboardlara çılgın gençler tırmandı, amigoluğumuzu üstlendi. ama hiç biri üstümüze atlamadı. geçen bütün otobüslelere tezahüratlar yapıldı, alkışlandı, eller meşhur işareti yaptı. evet şu metalcilerin yaptığı, adı varsa bilmiyorum, vurmayın. böyle bir saat kadar geçti ve bizi tekrar kapı önüne aldılar. kalabalık git gide artıyordu. millet kapı önündeki demirlere tırmanmaya başladı. daha sonra bu tırmananlar biz içeri girene kadar bize amigoluk yaptı. 7 numaralı kapının demirlerine bizim sarhoş çıktı. o taraftakiler onunla bir güzel eğlendi. biz 9daydık. 3te açılacak kapılar için 2ye çekilmiş dendi. biz de yedik. ben zamanında açılmayacağını biliyordum. ama bekleyişin hayatımın en kötü işkencesine dönüşeceğinden haberim yoktu. saat 1 gibi kalabalık yine kendini eğlendirmeye başladı. millet prezervatiflerden balonlar yaptı ve havaya atmaya başladı. balon kalabalığın üstüne geliyor, millet vurup tekrar havalandırıyor. meretler de iyi uçuyor. böyle geçti bir süre. sonra kalabalık birden savaşa başladı. herkes birbirine boş veya dolu pet şişeleri atıyordu. dışarda geçirdiğim en hareketli an budur. ben biraz arkadaşlardan ayrılmıştım ve önlere doğru gitmiştim. ne yalan söyleyeyim kız için gitmiştim, muhabbet kurmuştum. baktım pet şişeler havada uçuşuyor. ben de yakalayabildiklerimi attım sağa sola. etrafımdaki birkaç insan headshot yedi. çok gülmüştüm. sonra bu savaş duruldu ama tek bildiğim son bomba olarak bizimkilerden biri içine işediği bir pet şişeyi yolladı...
saat 2yi gösterdi ama kapılarda bir açılma belirtisi yoktu. kapı önlerinde allah bilir kaç insan vardı. ve bütün gün bulutlar ardında saklanmış olan güneş, o saatten batana kadar tek bir bulutun ardına gizlenmedi. bizi pişirmeye başladı. insanlar da yığıldı. nefes alacak yer kalmadı. balık istifi moduna girmiştik. vakit ilerledi ve hiç bir değişiklik oldu. ben kapıların açılmayacağını anlamıştım. saati beklemeye karar verdım. nadiren esen rüzgarla ayakta kalmaya çalıştım. deli gibi terlemeye başlamıştım. kalabalık isyan belirtileri gösteriyordu. saat 3 olunca sıcağın üzerimizdeki etkisi ve kalabalığın öfkesi doruğa çıkmıştı. ben o kadar terlemiştim ki, parmaklarım büzüşmüştü. su zaten kazıktı ve zırt pırt geçen su-biracılar kayboldu. dışarda pet şişe 1 liraydı. içeride daha pahalı dediler. inanmadık. inanmalıydık. o kadar su kaybetmiştim ki kendimi de kaybetmeye yaklaşmıştım. insanlar artık iyice yükleniyordu. bir kasımı dahi oynatmakta güçlük çekiyordum. önümde sıkışan bir kız neredeyse kendinden geçecekti. gücümü o ölmesin diye harcadım. tabi o ve arkadaşı bağırdı çağırdı, çok sinir stres oldular ama bellerini incitmelerinden iyiydi. kapı açılış saatini hayli hayli geçmişti ve kalabalık artık isyan halindeydi. kapı tarafına pet şişeler uçmaya başladı. ".bne güvenlik!" "hepiniz o..pu çocuğusunuz!" lar söylendi uzun süre. dayanma sınırımın sonuna geldim. artık ölüyorum dedim. üç buçukta kapılar açıldı ve insanlar üçer beşer içeriye alınmaya başlandı. artık sabrımız kalmamıştı. o işkence benim için on dakika daha sürdü. kapı önüne vardığımda güvenliğe bir şeyler uçmaya devam ediyordu. güvenlik sonunda ".rospu çocuğu!" diye haykırdı ve geri attı. saat 4ü 10 geçe sahaya adım atmıştım. adam haklıymış. hatta eksik bile söylemiş. su içeride hem daha pahalı hem daha küçüktü. .bneler! saatler geçti ve the sword sahneye çıktı. seyirciyi ateşlediler, havaya girmemize yardımcı oldular. sonra onlar gitti ve pentagram geldi. onlarla iyice koptuk zaten. şarkılarını çok iyi bilmedğim için detay veremeyeceğim. ama en son "uzun ince bir yoldayım"ı söyledik. onlar gitti, down geldi. phil anselmo geldi.phil bizi koparmayı iyi bildi ama seyirci yeteri kadar ilgilenmedi. ilk şarkıdan sonra bir iki kişiyi sahneye aldı. adam herkesle kucaklaştı. sonra duydum ki sevincinden oturup ağlamış. biz orta grup olarak çok güzel koptuğumuz için phil bize bir şarkı yolladı. sonra bir tane de dimebag için yolladı. daha sonra gittiler. biz sıkıntıdan biraz kalabalıkla oynamaya karar verdik. tribünlere öyle bir gaz verdik ki baştan sona 7-8 tur meksika dalgası döndüler. sonra metallica'ya tezahüratlar yağdırdık. ateşledik birbirimizi. tribünler bizi, biz tribünleri. sonra birden tüm ışıklar söndü. bütün seyirciler o an çıldırdı. kulakları sağır eden çığlıklar ve ışık gösterisiyle birlikte metallica sahneye çıktı. seyirci delirmişken metallica "istanbul!" diye bağırdı ve creeping death ile konseri açtı. setlist hemen hemen aynıydı, sadece fuel ve battery yoktu. sanırım bir iki parça daha eksikti. master of puppets'da maximum kopuşumu yaşadım. boğazlarım susuzluktan parçalanıyordu ama ben bağıra çağıra eşlik ediyordum. sanitarum da bir ara soloyu şaşırdı kirk. ama her şarkının sonuna artis bir solo eklemeden bitirmedi. orada yaşadığım dakikalar ve duyguları kelimelerle anlatmam mümkün değil. inanın yapabilsem yapardım. james bizimle taşağını geçmeyi de ihmal etmedi. tabi onlar ingilizce söylüyor ben direk aktarıyorum. bazı yerleri orj. bırakacağım.
"hala orada mısınız?"
"yeeaaah!"
"neden?".
seyirci bağırıyor ama genel olarak dumur.
"neden buradayız biliyor musunuz?"
"yeaah!"
"neden?"
yine biz bağırıyor, yine dumur.
"because we fucking love this!"
sonra direk giriyor zaten. one'da öyle bir gösteri yapıldı ki anlatamam. şarkı başındaki savaş sahnesini bizi yaşattılar. patlamalar, alevler... sonunda fişekler fırlatıldı ve şarkı başladı. biz bitmiştik. sonra "landmine!" kısmında da bir patlama oldu. enter sandman'de de fişekler atıldı.
bir ara james yine bizimle diyaloğa girdi.
"bu ilk metallica konseri olanlar el kaldırsın."
ben de dahil binlerce kişi el kaldırdı.
"ikinci olanlar el kaldırsın."
bir sürü el kalktı.
"üçüncü?"
bağırtılarla birkaç yüz el kalktı.
"beş ya da daha fazla?"
bağırtılar oldu ve eller kalktı.
"bullshit! really? sanırım dediklerimi anlamıyorsunuz."
konser 23.45'te seek and destroy'la bitti. otobüsler gittiği için herkes kendi başının çaresine baktı. hayatımın deneyimi oldu. bir daha olsa bir daha giderim. ama saha içinde almam. swh