doğaya baktığımız zaman ne siyaset ne sanat ne de etik görürüz. mesela bir çiçek estetik hiçbir amaca hizmet etmez ama biz onu güzel bulabiliriz oysa o çiçek kendi bulunduğu fiziksel çevreye uyum sağlamak için o hale bürünmüştür yoksa estetik bir haz vermek için değil. ancak biz ona bakınca haz duyabiliyoruz.
gene etik konusuna gelirsek zaten hayvanlar aleminde herhangi bir etik olmadığını görürüz. doğada birbirini yemek için yaşayan ve yemek için öldüren bir sistem var.
toplum olayına gelirsek bu da keza öyle, insanın yaratıp temellendirmekten güçlük çektiği toplumun mutluluk ideasının da bir karşılığı yok.
yani aslında değerler bizim yaratıp kendimize anlam kattığımız şeyler. yoksa bunların ontolojik bir varlığı veya değer yargısı yoktur.
doğada olmayan her şey yapaydır ve insan ürünüdür, insan varken vardır ve insanın zihnindedir. bu yüzden bu yapay şeyleri sınırlandırmak güçtür. mesela etik, sanat ve siyaset konusu felsefi olarak da çok geri konulardır çünkü bunları sınıflandırmak, öze inmek, tek bir merkeze toplayıp bunun üzerinden açıklamak mümkün değil.
mesela sanattan örnek verirsek, artık sanat estetik olmak ve estetik de güzel olmak zorunda değil. bu eski kalıpların bile canına okudular yani.
git gide de tüm değerlerin atıldığı, artık salt bir forma yöneliş var ve bunun üzerinden açıklama geliştirmeye çalışıyorlar.
yani demem o ki nihilizm bir gerçektir, zihnimizde oluşturduğumuz kavramların kendi dışımızda bir önemi yoktur. yarın yeni değerler edinsek bile onlarla da belli süre yaşayıp onları da değiştirmek zorunda kalacağız çünkü anlık ihtiyaçlar dahilinde olan insanların değer yaratmasındaki amaç varlığını sürdürmede gereken mental dengedir. insan varoluşunu bu yüzden anlamlı kılıyor kılmasa çünkü yaşayamaz.
o yüzden her daim insanların belli sabitleri olmak zorunda, bu sabit onu hayatta tutan yegane varlıktır çünkü ancak bu nihilizmin yalan olduğunu göstermez sadece insanın bu gerçeklikle yüzleşemeyecek kadar basit olduğunu gösterir o kadar.