"ben neden varım?", "yaşamamın bir amacı var mı?", "bu kadar şey neden var?",
hatta leibniz'in sorduğu şu soru da bu soruların bir özeti niteliğinde:
"neden hiçbir şey yerine bir şeyler var?"
bu soruların cevabına ulaşabilmemiz için kullanabileceğimiz tek şey aklımız. akıl yürüterek tanrı fikrine ulaşabiliriz. dikkatinizi çekerim "tanrı'ya ulaşmak" demiyorum, "tanrı fikri", "tanrı inancı" diyorum. belli akıl yürütmeler sonucu ulaşılan kanı yani. hiçbir teist "ben tanrıyı biliyorum" diyemez. ancak "ben tanrıya inanıyorum" der. varlığı bilinmiyor, sadece düşünüp taşınıldıktan sonra "evet ya tanrı var" inancı oluşuyor insanlarda.
dinlere gelirsek de, bu tamamen kişisel bir seçim.
adamın birisi ortaya çıkıyor ve "ben tanrı tarafından seçildim, size falanca mesajı iletiyor" diyor. buna inanmak, tanrı'ya inanmaktan bağımsız bir durum.
kimisi getirdiği mesajın çelişkili olmadığından yola çıkarak kendisine inanır,
kimisi kendisine ilginç gelen bir durumdan dolayı inanır... bilirsiniz işte, kur'an'da, muhammed'in bilemeyeceği durumlardan söz edilir. belki bunlar kendisini dine inandırmak için yetmiştir.
herkesin dine inanması için kendine has sebepleri olabilir. bunlar hep öznel sebepler olacaktır.
örneğin ateist bir arkadaş, kuranda'ki, "evlilikle ilgili" ayetlerden yola çıkarak, "tanrı insanların kiminle evleneceğini mi düşünüyor? bu nasıl tanrı?" diyebileceği gibi,
Bir müslüman da, uzayla, dünyayla veya tarihle ilgili ayetlerden yola çıkarak, "bunu muhammed yazmış olamaz bence" diyebilir. bu tamamen kişisel bakış açısıyla alakalı bir durumdur.