geçmişe nazaran artık, gök yüzünde ince narin kristallerinin süzülüşüne daha nadir şahit olduğumuz doğa olayı...
çocuklar için bir mucize; kulakları ve burunları soğuktan kızarıp uyuşmasına hiç aldırış etmeden, üstünde yuvarlanılan, melek olunan, gerektiğinde yenilen tadına doyum olmayan eğlence sebebi...
sabah işe arabasıyla gidecek olanlar için, ellerinde süpürgelerle araba camlarını haşur huşur temizlemelerini, donan kapılar için evlerden kaynar sular taşımalarını gerektiren durum...
istanbul için, eşsiz bir makyaj... yapraklarını çoktan dökmüş olan yaşlı çınarların üstünde nurdan bir taç, çamların üstünde kusursuz bir kıyafet boğazı izlerken...
öyle bir kaplar ki sokakları kışın bazen, soğuktan tir tir titreyerek fırına ulaşmış, sıcacık ekmeğini kollarına dolamış eve yol alan yaşlı teyze kayar, kendi tökezler ekmeğini düşürür.işte o sevmez ne kışı ne de karı...
kış hayatının baharındakiler için yaşanılası gelir, hayatın kışındakiler ise kışı bir pencerenin ardında beyaz kolalı perdelerin arasında izlerler... dalarlar her bir tanenin düşüşüne geçip giden bir ömür gibi...