Gençler arasındaki moral değerler sekülerizmin etkisi altında yıkılıp gitmektedir. Sekülerizm dinin önemini azalttığı ve Tanrının yol göstericiliğini insanın günlük hayatından hemen hemen tamamen çıkardığı için insanlar rahatça günah işlemeye başlamışlardır ve günden güne giderek daha çok değerlerin dışına çıkan tavırlar içine girmektedirler. Sekülerizmin her toplumun kültürel değerlerini etkilediğini burda belirtmek gerekmektedir. Sekülerizmin etkisi altında, insanlar kültürel değerlerine daha az ilgi gösterirler. Çünkü kültürel miraslarının modasının geçtiğini ve eskidiğini düşünmektedirler. Yeni nesil için kültür korunmalıdır çünkü bir toplumun ve ülkenin kimliğini, imajını ve bütünlüğünü korumanın tek yoludur. Sekülerist bakış açısından, insanlar değerlerini, normlarını ve kültürlerini modern toplumun standartlarını kazanmak için unutmalıdırlar. Bu değerlendirme aslında eğer biz halen kuvvetli bir kültür ruhuna sahip olarak modern ve gelişmiş ülke olabiliyorsak, tamamen geçersiz kılınacaktır. Hem Müslüman hem de sekülerist olduğunu iddia edenlerin{nasıl birarada olabiliyorsa} en başta gelen kaygısı, sekülerizm fikrinin ve Batı kültürü ve medeniyetinin üstünlüğünü kanıtlamaya çalışmaktır. Batı kültürü ve medeniyetinin çekici gelmesi islamiyetten üstün olduklarını düşünmelerine neden olmuştur. Batı medeniyetine karşı böyle bir yakınlık içinde bulunan bir seküler Müslüman yazar Taha Husayn’dır. O şöyle demektedir bir yazısında: Her yönüyle Avrupalı olmalıyız. Ancak Avrupanın iyi ve kötülerini kabul ederek Avrupalının gittiği yoldan gidebiliriz ki böylece onların iyisiyle, kötüsüyle, tatlısı ile acısı ile, sevilen ya da nefret edilen, övülen ya da suçlanan olalım medeniyetleriyle eşitlenebilir ve onların partnerleri olabiliriz.
islamiyet birçok uyum sağlama teşebbüsü yapılmış olsa da sekülerizm fikrine uygun değildir. Müslümanlar seküler hayat tarzı ve kurumları ile uyum sağlayamaz çünkü sekülerizm hayatın her alanında islamiyetin azalmasına neden olur. Müslümanlar seküler sızma sonucu oluşacak tehlikeli etkilerden kendilerini korumak için gelenek, değerler ve inançlarının tam idraki içinde olmak zorundadırlar. Müslümanların ilerleme ve gelişme güdüsü ile sekülerizme ihtiyaçları yoktur çünkü islam zaten belirli sınırlar içinde ilerleme ve gelişmenin yolunu göstermiştir. islamiyet aklı kullanmayı da emretmiştir zaten. Ancak Tanrı rehberliğine hiç önem arzetmeyen Sekülerizmden farklı olarak akıl, Tanrı rehberliğinde ikinci sırada yer alır; sekülerizmde insan aklı ve çıkarı üstün değerler olarak gösterilmektedir oysa. Sekülerizm Müslüman hayatı ile hiçbir şekilde uyumlu değildir. Kuran dinin devlet ve toplum ile ilişkisini vurgulayan birçok ayet içermektedir. insan ruhunun kurtuluşunun ancak kilise önderliğinde olacağını belirten Hristiyanlıktan farklı olarak, islam devlet ve toplumsal ilişkiler ile ilgili konularda yasalar ortaya koymuştur. islamiyet islam devletinin insan aklı ve tecrübeyle ancak belirtilmiş felsefe, idealler, kriterler ve amaçlar doğrultusunda olmak üzere belirli kurumlar, teoriler ve kanunlar yapmasına izin verir. Kuran Müslümanlar için direk bir devlet emretmediği ve detaylı bir islam devleti anayasası belirtmediği halde, bu din ve devlet arasında hiçbir ilişki olmayacağı anlamına gelmemektedir. Kuran bir islam devleti kurulmaksızın yerine getirilemeyecek kesin dini görevler öngörmüştür-zekat verme zorunluluğu, hudud{hadlerin} uygulanması {Kuran ve Sünnette belirlenmiş, kısas ve diyet dışındaki cezai müeyyideleri ifade eden bir fıkıh terimidir},yargı sistemi düzenlemek vb. Bir devlet oluşturma dinin esas öğesi olarak görülemez; daha çok, insanın hayatını iyi bir şekilde yaşaması için dinin gerektirdiği bir sivil yükümlülüktür. Burada islam devletinin sivil ve islami terimlerinin sekülerizmdeki anlama gelmediğini belirtmek gerekmektedir. islamı devletten ayırmanın ya da dünyevi işlerden ruhani işleri ayırmanın hiçbir yolu yoktur. Bu yüzden, islamiyet Hristiyanlıktan farklıdır çünkü Hristiyanlık tamamiyle ruhani bir dindir – Sezarın hakkı Sezara, Tanrının hakkı Tanrıya diyen bir din. islam hem inanç hem de Şeriat dediğimiz bir hukuk düzenidir ki Tanrının kuralları tarafından yönetilen bir dini-siyasi toplum tasavvur etmiştir. islamiyet iki esaslı bileşenden oluşur: inanç ya da doktrin{akide} ve bu doktrinde{şeriat} yer alan kural ve düzenlemeler sistemi. islam akidesi insanın ve evrenin mevcudiyetine dair temel sorulara güncel ve kapsamlı cevaplar sunmaktadır; islam Şeriatı insanoğlunun işlerini yönetecek kapsamlı bir kanun ortaya koymaktadır. Bu yüzden, sekülerizm islam dünya görüşü ile uyuşmaz çünkü sekülerizm dünyevi olanla uhrevi olanı ayırmaktadır; sekülerizm ancak batı tanrı anlayışına{tanrı dünyayı yarattıktan sonra onu kendi haline bıraktı diyen} uyabilir. Bu anlayış Yunan felsefesinden özellikle de Aristo’dan{tanrı dünyayı ne kontrol altında tutar ne de dünya ile ilgili herşeyden haberdardır diyen} miras kalmıştır. Buna göre, tanrı insanlara kendi işleri ile kendilerinin ilgilenmesine izin vermiştir. Müslüman açısından ise, Allaha evrenin yaratıcısı, sahibi ve hakimi olduğunu düşünerek inanırız; Allahın yargılaması sadece kişisel meselelerle sınırlı değildir. Eğer Allahın kılavuzluğuna toplum, devlet, siyaset, ekonomi, kültür ve hayatımızın diğer alanlarında ihtiyacımız yoksa, kişisel meselelerimizde niye olsun ki?