Juan-juanların, yani Avarların Altay Dağlarında yaşayan ve Efta-
liıler, Ye-taler ya da Ak Hunlar olarak bilinen bir yasalları vardı.
Avarlar bu halka boyun eğdirmekle beraber onları küçümsemiyor,
hatta onlarla evlilik ilişkileri kuruyorlardı: Avarların en meşhur ka
ğanı A-na-kuei, Eftalit hanının yeğeniydi.
Bu halkların tarihi, bir tarihçi için onlarca soru ve sorunu barın-
dırmaktadır. Daha önce de gördüğümüz gibi sadece değişik isim lerle
karşımıza çıkmakla kalmazlar (aynı halka Qncede Hoa, Hintçede Ho-
una denilmektedir), aynı zamanda bu küçük dağ boylarının ne zaman
ve nasıl bozkırlara indiği de bilinmemektedir. Örneğin Eftalitler V.
yüzyılın sonlarındayken henüz bir hiçti, adlan bile anılmıyordu.
Ancak VI. yüzyılın başlarına gelindiğinde ili, Balkaş gölünün güneyi,
işık Kölün kıyıları, Cu ve Talaş havzaları, hatta Sir-Derya’nm sağ kıyısından Aral Gölüne kadar olan yerleri içine alan geniş bir bölgenin
sahibi durumuna gelivermişti bile. Dahası konuştukları dil tek bir dil
grubuna ait değildi, birçok tarihçi onlarda proto-M oğol özellikleri
görürken, başka bir grup tarihçi de onlarda proto-Türk kimliği bul-
maktadır. Eftahtlerin ilk temel yaşam alanlarının Türkçe konuşanla-
rın bölgesi olan Altaylar olması bu ikinci görüşü doğrular gibidir.
Ancak kesin olan bir şey varsa, o da bu boyun etnik olarak zamanının
diğer topluluklarından daha fazla hom ojen olmadığıdır. Ayrıca ko-
nuşulan dil her zaman için tartışma konusu olan yönetici smıf, bunun
yanında bulunan Türkçenin tem silcisi yardım cılar ve vasal ya da
konfedere unsurlar içinde farklılık sergileyebilirdi. Bu bozkır impara-
torluklarının tarihsel şekillenişe ve kültürleri belki ikincil olgular
bağlamında değişebilir, ancak temelde aynıdır.
Eftalitler kesin olarak bilinm eyen, ama büyük bir olasılıkla
440’tan önceki bir dönemde Baktriyan ile Sogdiyan’a aynı zamanda gi-
rerler. iran’daki Sasanilere komşu olunca da onlarla çatışmaya başlar-
lar. Fakat kendilerine pahalıya mal olan birtakım başarılar elde ettik-
ten sonra Sasanılerle anlaşma yoluna gidip tüm güçlerini Hindistan’a
yöneltmeyi tercih ederler. Sonuç olarak iran, Akdeniz ve Hırstiyan
dünyası ile Eftalitler ve Budizm coğrafyası arasında bir engel oluştu-
rarak daha önceki yüzyılların yakınlaştırdığı iki dünyanın arasını
açar.
Zamanında inşa ettikleri surların kalıntıları bugün dahi görülebi-
len Kabil’in efendileri, Hint-Ganj bölgesine düzenleyecekleri saldırı
larda kullanabilecekleri en iyi üsse sahiptiler. Bu bölgenin hâkimi
Gupta imparatorluğuydu (90-685). Acaba Kağan buraya bu nedenle mi
bizzat gitmemişti? Öyle görünüyor ki Kağan, sefer için, kendi çıkarı
doğrultusunda hareket etmemek kaydıyla Kabil Teginini (prensi) layin etmişti. Harekât yaklaşık 455 yılında başladı. Önceleri bü-
yıık Kumaragupta’nın, sonra da oğlu Skandagupta’nın güçlü direnişi
I lıallılen uğraştırdı. Ancak Gupta imparatorluğu, Skandagupta’nın
r/(Vie ölmesinden sonra çıkan uyuşmazlıklardan dolayı zayıf düşünce
Mıalltler yıkım ve talana giriştiler. Hintlilerin belleklerine Eftalit iş-
ı'.ılıııe ait çok korkunç ve kalıcı bir hatıra işlemiştir. Çinli gezgin Hi-
ıı.ın-tsang ise bunu doğrulayan bir betim lem e yapm ıştır. Hiuan-
i'.aııg’a göre Kandahar nüfusunun üçte birinin boğazı kesilm işti, geri
f,ilanı esaret altında zulüm görmüştü, Budistler sürgüne yollanm ış,
ı.ıpınaklar da sistematik biçimde yıkıma uğramıştı.
Yapılan bu kötü muameleler üzerinde düşünmek gerekiyor. Türk
ve Moğol geleneğinde din konusunda hoşgörüsüzlük yoktur. Ayrıca
Hindistan’da yaşanan bu olayların bir benzeri Orta Asya’nın vahala-
iMida hiç yaşanmamış gibidir. Hatla tam tersine bu vahalar altın çağ-
I,irinin arifesindedirler. Bu durumdan kesinlikle şu sonucu çıkarabili-
ıız; Orta Asya vahalarında yaşayan insanlar, daha sonraları Cengiz
I lan’a katıldıkları gibi, kendi ülkelerini istila edenlerle gönüllü olarak
hirleşiyorlardı. Oysa Hintlilerin saldırganlara canla başla karşı koy-
maları katliam için kışkırtıcı bir etken olmuştur. Bu korkunç talan-
dan sonra Budistler intikam larını almakta gecikmezler. Tu-kiu [Tu-
küe] ve Sasanilerin işbirliğiyle birkaç on yıl içinde Eftalitler
lamamen ortadan kaldırılacaktır (565).
Kendi yaşam tarzlarına sıkı sıkıya bağlı olan Eftalitler tam anla-
mıyla barbardılar. Biri Herat yakınlarında, diğeriyse Baktra’da (bu-
i’Linkü Belh) bulunan iki daimi başkentleri olmasına rağmen oralarda
kalmıyor, yerleri değişen kamplarda keçe çadırlar içerisinde yaşıyor-
lardı. Su ve otlak peşinde yer değiştirip, yazları serin, kışlarıysa daha
ılıman bölgelere gidiyorlardı. Büyük bir lüks içinde yaşamaktaydılar.
Diğer uluslarla ilişki kuruyorlar, zenginlik ve şatafatlarım sergili-
yorlardı. Çin’de bulundurdukları elçilerin yan sıra en azından Bizanslı
Theophanes, M enandros ve Prokopios gibi bazı kişilerden anladığı
mız kadarıyla Batı dünyasınca da tanınıyorlardı ve bu anlamda burada
da elçileri olduğu söylenebilir.
Güçlerini tam am en kaybettikten sonra Eftalitlere ne olduğu hak-
kında pek bir şey bilinm em ektedir. Büyük bir çoğunluğu kesinlikle
Hint nüfusu içinde, soylularının bir bölümü de gururlu Racput aris-
tokrasisi içinde eriyip gitm iştir. içlerinden bazıları Doğu Afganis-
tan’da belki de Hıristiyanlığı kabul eden yerel bir soylu sınıf oluştur-
dular. Tarihçi el-H arezm î’ye göre T ürkçe konuşan bir halk olan
H alacîler (K alaçlar) işte bu sınıftan gelm edir. Bu insanlar ünlerim
uzunca bir süre korudular. XIV. yüzyıla ait O guznam e'de onların do
ğuş efsanesi anlatılır; burada ilk yurtlan olarak çeşitli islam kaynak-
larının da onayladığı gibi Kâbil yöresi gösterilm ektedir. Belki Halacî-
lerin uzak torunlarını, Afganistan’ın X IX . yüzyılda halkının Müslü
manlığı kabul etm esiyle adı N ur Ülkesi olan ve eskiden Kâjiristan
(im ansızların ülkesi) denilen bölgesinde yaşayan kâfirler’in arasında
ve Pencâb’ın kuzeyindeki Yukarı Sevâd yörelerinde yaşam ış, yarattık-
ları m uhteşem güzellikteki, adeta canh gibi duran ahşap put ve hey-
kelleri borçlu olduğum uz halkın arasında aram am ız gerekir.
Jean-paul roux,türklerin tarihi,kuzey barbarları ve güney hunlar sayfa 79.