doktor ve hemşirelerin iğne yaparken, kan alırken veya dikiş atarken "bakmayın. derin nefes alın." sözlerine hiçbir şey demem. sonuçta canımız yansa da bizim iyiliğimiz için. ancak insanların bunu başka yerlerde kullanmasını kavrayamıyor aklım. başlarda canım, cicim sevgi dolu anlar ardından hakaretler, küfürler ve hatta el kaldırmaya varan savaşlar. sorunca "seviyorum. ona olan aşkım yere göye sığmaz!" demeyi biliyor. "neden?" diye sorunca "ee abi kıskandım, abi seviyorum, abi o da öyle yapmasaydı. kendimi tutamadım". neden peki çünkü öyle bir seviyor ki sevgisine dünya yetmiyor haliyle kıskanıyor kendine hakim olamıyor. kendi haklı çıkarmak için bunu söyleyenden de insan evladı gibi karşısındaki kişiyi sevdiğini hatırlatıp uygun şekilde konuşması önersen neye yarar. kıçında bezle dolaşmayan aklım başımda diye geçinin birinin bilmesi gerekir bunu. yani demem o ki önce sevgiyle yaklaşıp bir şeye takıldığı vakit zarar veren ve buna neden olarak sevgisini gösteren birisi. dışarıda sağda solda "öyle seviyorum böyle seviyorum." diye gezdiği için bütün olan biten tamamiyle kabul edilir bir şeymiş sayılıyor ne hikmetse. onun sevdiği onu seven biriyle beraberken, o taptaze sevginin tadını çıkartmak varken gereksiz acılarla, göz yaşları ve azıcık darp ile donatıyorlar.
ben bu durumu kabullenemiyorum. ağır geliyor bana. her insan tartışır, bağırır, çağırır, hakaret eder, üzer ama işin ucunda varlığı için her gün şükrettiğin biri için bir sınır koymalı insan kendine. hani kazayla bıçaklanma veya silahla vurulma vs. olur. ortada nefret ve kalıcı hasar olarak bir yara izinden başka birşey yoksa o bile affedilir de bilmiyorum. anlamıyorum. belki de insanlarla yakınlık kurmak benim hamurumda yok. tam ne zaman neden oldu bilmiyorum ama birkaç yıldır diyelim. ne zaman hayatıma bir insan girse "son kullanma tarihimiz ne zaman?" diye düşünür oldum. çoğu zaman belli etmesem de kaçak olduğu anlar oluyor. bir daha olmaz, yapılmaz, istenmez, söylenmez diye sanırım aptalca ve garip davranışlarda cabası. insan ne yakın olabiliyor ne de uzaklaşabiliyor. iyilik parçacıkları isimli bir ses var içimde. insanlardan kopmamamı, sevginin peşinde koşmamı istiyor, canımın yanma riskini bildiği halde. çünkü insan olmanın birer parçası bunlar. arta kalan ev ahalisi ise yapmam gereken son birkaç şeyi efendi gibi yapıp gitmemi, en sessiz şekilde kaybolmamı istiyor. ikisi de çok cazip ama ne yazık ki yalnızca biri nasıl yapılır biliyorum.