bence, dananın kuyruğunun koptuğu kavram.
bağımsızlık, yarı bağımsızlık, tam bağımsızlık peki kimden, neden? ve nasıl bağımsızlık?
istenen ya da vaad edilen bağımsızlık gerçekten bağımsızlıkmı? yoksa yeni bağımlılık ilişkilerimi?
bu ayırımları yapacak iyi bir ölçü aleti'ne sahip değilseniz, varacağınız nokta farkında olarak ya da olmayarak bağımlılığın kabulüdür.
problem buradaki ölçü aletinde yatmaktadır. yani, dünya ya bakış açınız, insanlık tarihi ve sosyal-politik cereyanlar karşısında konumlanışınızla, daha doğrusu bu konumlanışı belirleyen düşünce sistematiğinizle ilgilidir herşey.
genel insanlık çağırımları, dinsel motifli olanlar, heteredoks olanlar ya da olmayanlar bir başka toplumsal kurgu tarifidir. on emir le hz. isa şöyle iyi insan olunur, islam davetinde hz. muhammed, putlara tapmayın, şunları yaparak doğru insan olunur vb. sınırsız, evrensel çağırışımlarda bulunmuşlardır. ya da karl marx'taki gibi sınıfsız toplum önermeleri de bu genel çağırımlar içerisinde yer alabilir. bu da farklı bir toplumsal kurgudur.
burada merkezi imparatorluk lar ve bunların bağımsızlık ya da işgal savaşlarından değil ama yakın tarih olan ve sanayileşme ile burjuvazi tarafından örgütlenen ulus devletler arasındaki bağımsızlık mücadelerine baktığımızda, ortada gerçekten bir bağımsızlık olduğunun söylenmesi tam bir safdillik olurdu inancındayım.
en bağımsız görünen, "en büyük" ulus devlet abd 'nin 11 eylül de aldığı ceza bağımlılığın direkt bir göstergesidir. nereye bağlıdır bu büyük ulus devlet, elbetteki diğer ulus devletlerin durumunda da olduğu gibi dünya egemeni sermaye güçlerine. bu güçler ki ulus devletleri örgütleyenler ve ona hayat öpücüğü verenlerdir. dolayısıyla görünümsel olarak güçler dengelerinden ya da coğrafi büyüklüklerinden kaynaklı birilerinin birilerinden bağımsız olduklarını söylemek ve ya birilerinin birilerinden bağımsızlığını istemek aslında gerçek bir bağımsızlık, evrensel bir bağımsızlık çağrısı değildir. bu bağımsızlık olgularının tümü, egemenlik işleyişleri içinde farklı bir rengi temsil eder ki bu bizim gerçeğimizin yani insan olma gerçeğimizin perdelenmesinin bir aracıdır. yani bağımsızlık değil, sisteme ve onun egemenliğine bağlanmanın bir aracıdır.
burada sistem, en hafif ve "temiz" yanıyla kullandığı miliyetçi, dinci, ırkçı motiflerle bu bağımlılığı gerçekleştirmiş olur. birinin bir diğerinden benzer gerekçelerle bağımsızlık talebi her bir surette egemenliğin yeni tezahürü ya da sürdürülebilirliğinin garantisidir.
işte bu noktalar dan yola çıkarak insanın bağımsızlaştırılması ve insanlık üzerindeki kölelik zincirlerinin koparılması gerçek bağımsızlığı ifade eder ki bu da, insanın bağının zorunlu olduğu doğayla gerçek bağının kurulması demektir ki bunun da kendisi ulusal bağımsızlıklar ötesinde ya da tali bağımsızlıklar ötesinde gerçek bir bağımsızlık olgusunun ifadesidir.
bizler, tali bağımsızlık çağırımlarının ötesinde genel, evrensel bağımsızlık çağırımlarına kulak vermediğimiz sürece, farklı bağımlılık ilişkilerini egemenlik lehine üretir ve yaşatırız.
suni bağımsızlıklar kulvarından çıkıp gerçek bağımsızlık kulvarına, insanın kölelik zincirlerinden kurtarılıp bağımsızlığına taşınacak bir bağımsızlık kavrami gerçek anlamına kavuşabilecektir.