Diş hekimi: yat. Bakalım dişine.
Ben: (ağrıyan dişimi gösteriyorum)
Dişçi: ee yok burada Bişe.
Ben: var ya var. Yani olmalı bence.
Diş hekimi: senin ağzından komple ben sorumluyum. Ne güzel dişlerin var. Sonuçta benim elimden geçiyor.
Ben: (göz devirme)
Diş hekimi: yok bişe. Vurmuş geçmiş ağrı.
Ben: (ağrıyan yeri göstermekte diretiyorum)
Diş hekimi: (gülme krizine girdi) kocaman aç ağzını. Hadi güzelim. Uçak geliyor.
Ben: (tükürüğümde boğuluyorum)
Diş hekimi: yanağın yara olmuş. (gülmemeye çalışıyor) dişin ağrıyor sanıyorsun. Hadi kalk. Hastam var, tutma beni.
Tam kapının kolunu tuttum, odayı terk edeceğim. Bir de baktım gökten şeker yağıyor. Meğersem Gökten değil de egoist ama bir o kadar sevimli dişçim bana şeker fırlatıyormuş.
Şekeri fırlatırken de "asma suratını hemen. Sadece dişin ağrıdığında uğrama hayırsız" diye eklemişti manyak.
Göt olmuş bir vaziyette eve geçerken, verdiği şekerin tadının iğrençliğini sorgulamış ve şekeri en yakın çöp konteynerine atmıştım.