şu an hayatımızı kolaylaştıran pek çok yeniliğin olmadığı yıllarda otobüs yolculuğu yapmaktır.
şehir içinde konfeksiyonlara servis taşıyan 0 302 ler o zamanlar şehirler arası otobüstü.
koltuk kafalıklarında ekran olan yerde o zamanlar küllük vardı. Herkes sigara içerdi fosur fosur.
Su, serum poşeti gibi poşetlerde gelirdi. içmek için kamış verirlerdi.
Nescafe 3ü 1 arada yoktu. Nescafe deyince kahvesi kreması şekeri ayrı ayrı küçük poşetlerde gelirdi.
Otobüste bir veya iki tane 37 ekran tüplü tv olurdu. Biri arka kapı biri ön tavan hizasında. O televizyonda Tanrılar çıldırmış olmalı veya taxi filmi olurdu.
Muavinler dirseklerini kapatan kısa kollu bol gömlek giyerdi ve şimdiki gibi yine çok zayıftılar. Şoförler yine şimdiki gibi çok şişman olmakla beraber yanaklarında mercimekten fındık boyutuna varan geniş bir sıkalada et benleri olurdu. Kanımca firmalar için tercih sebebiydi bu et beni olması. Ne kadar büyükse o kadar iyi şofördü ellam.
Her otobüste istisnasız bir koltuk iki kişiye satılmış olurdu. Önce samanalevi gibi bi tartışma yaşanır. Daha sonra genç olan, şoför yanında kararmış bir mindere otururdu.
Gece bebekler ağlar, çocuklar koridorda ayak altında yatardı.
Yol kenarında bazen büyük kazalara denk gelinirdi. Bi yerden bi yere kazasız belasız gitmek büyük meseleydi aslında.
Gerek otobüslerin şimdiki gibi hızlı olmamasından gerek yolların kötülüğünden mesafeler çok uzun sürede alınırdı. Bursa-artvin arası en iyi ihtimalle 24 saatti mesela. Çoğu zaman bu süre uzardı.
Askeri alanlardan geçerken nöbet kulesindeki askerlere selam verirdim otobüsten Ve hepsi istisnasız asker selamıyla karşılık verirdi. Yani o zamanlar otobüsteki bir çocuğa bile duyarlıydı nöbet kulesindeki askerler. Şimdi arabayla giderken oğluma selam verdirtiyorum. Farkedebilen olmadı henüz.