ilk defa 6 yaşında tanıştım bu kelimeyle.
anasınıfındaydım, hepimizi okuldan köyün pazar yerine götürdüler,
o güne kadar hiç böyle kalabalık görmemiştim köyde,
her yer kravatlı irice adamlar, üniformalı cılız askerler ile kaplıydı.
korkmuştuk hepimiz,
o sırada annemi gördüm, koştum yanına, sordum ne olduğunu,
mesut abin var ya hani o dedi zar zor getirdi cümlenin sonunu,
o şehit olmuş.
şehit ne demek anne?
annem cevap veremedi.
mesut abi...her sabah bizim evin önünden kırmızı küçük motoruyla tarlaya giden,
kimseye zararı olmayan, esmer cılız bir çocuktu mesut abi.
askere gitmeden 2 ay önce evlenmişti.
yavuklusuna doyamadan 20sinde göndermiştik onu hakkari'ye.
bayrağa sarılı tabutta uzanıyordu boylu boyunca,
onca hayaller, ümitler, görecek günler bitivermişti,
azıcık bir ömür biçilmişti ona.
mikrofonda konuşan iri adamlar esip gürlüyordu,
bitecek, analar ağlamayacak...
yıl 1997...
2017 yazının ilk ayında...
dün yine ağladık biz hikmet abiye,
babası giderken demişti ki; mardin gide gide bulunur mu oğlum?
bulunur baba hem de elimle koymuş gibi bulunur.
30 saatte vardığı mardin'den 30 dakikada getirdiler bayrağa sarılı tabutunu,
keşke canın da bu kadar kıymetli olsaydı be hikmet abi,
o 20 yıl önce köyde esip gürleyen kravatlı adamlar,
20 yıl sonra da aynı nağmelerle esip gürlemeseydi de,
senin canın kıymetli olsaydı...
mekanınız cennet olsun...