acıyla mutluluk karışır. mutlu acı diye bir şey var bilirsiniz. önce çok sancılı geçer günler, sonra sonuna kadar sevmiş ve içindekileri söylemiş olmanın huzuru gelir. sancılı geçen günler seni ulaştırıyor bu huzura. bu kadar kırılacağını, üzüleceğini nerden bilsin hem. tutarsın bir ucundan hayatın, bakarsın işine gücüne yapacak bir şey yoktur. olmayınca, elden bir şey gelmez. dünyayı tek bir insana gömecek kadar derin çukurlar kazmak o kadar yoruyor ki seni, küreği artık bi tarafa sallamak zorunda kalıyorsun. halbuki ona kızdıkça toprak atmıştın, gece gündüz kazmıştın. artık o kadar derine inmiştin ki elinde kör bir fener, yüzünde toz toprak beline ip bağlayarak yukarı çıkıyordun. yaptıklarını düşünerek ne çok hırslanmıştın, bazen çukurda yatıyordun. aç susuz kazmaya devam ediyordun.sen nerdeyse ana kayayı bulmuştun ama o geri dönmüyordu. artık kazacak toprak bile kalmamıştı, vurduğun yer kazmadan kürekten kıvılcım çıkarıyordu, bazen alet edavatın ucunu kırıyordu. buraya kadardı. gidemiyordun. ellerini iki yana salarak yüzünden akan teri çamurlu kollarına siliyordun. yüzün gözün toz toprak içinde gökyüzüne bakmaktan başka bir şey gelmiyordu elinden. öfken de seni bir yere taşımamıştı,yıldızlı gecelerin altında koyu yalnızlıklar vardı. her şeyi orda bırakarak eve dönmüştün...