geçenlerde, ofisimizin bulunduğu binanın tadilat işi için, usta çağırdık görüşmeye. baba oğul geldiler.
patronum, sohbeti sever. o kadar sever ki, basit bir telefon görüşmesinin kırk beş (45) dakikaya uzadığını bilirim.
isimleri sorduğunda, babası mahmut, oğlu satılmış ismini verdi.
adamın yanında babası var, bizim patron:
- yahu annenle babanda hiç merhamet yok muymuş? insan oğluna satılmış ismi koyar mı, dedi.
ben şok.
baba zaten şok.
oğlan hepten şok.
adı satılmış olanın şoku, babasının yanında babasına ufaktan hakaret edilmesi. ve bu duruma katılsa dahi, ses çıkaramayacak olması.
neyse, tam baba açıklamaya başlayacak, patronum:
- hayır yani, insanın babasının adı bile olsa, yeni doğan çocuğa satılmış adını verecek kadar sevebilir mi babasını? ya da yeni doğan çocuktan bu kadar nefret edebilir mi, dedi.
baba ile oğulun birbirlerine bir bakışı var, içim acıdı.
baba hemen anlatmaya başladı:
- benim babamın ismi idi. rahmetli, oğlanın doğumundan bir hafta önce ölünce, koyalım dedik. amma iyi amma kötü.
patronum durur mu? yapıştırdı cevabı:
- kötü kötü. git değiştir sen ismini. 18 yaşını da geçmiş, gitsin mahkemeye değiştirsin. yazık etmesin kendine.
konu, eğer patronumun telefonu çalmasaydı, eminim yarım saate uzardı.
kesin bilememekle beraber, ismi satılmış olan kişinin, adından memnun olmadığını düşünmekteyim. belki bundan 20 30 yıl önce, 20 li yaşlarındaki biri için sorun değildi. ancak şimdilerde, etraflarında mert, efe vs. gibi isimler oldukça fazla olduğu için, memnuniyetsizlik durumu olabilir.
işin özü, genelde, babalarının adları oldukları için oğullarına bu tarz adları koyarlar. eminim, seçme şansı olsaydı, satılmış adının üstünü direk çizerdi.
ha evet, patronum çok değişik birisi. lambur lumbur konuşur ama nedense kimse kızmaz, kızamaz.