Güzel gitmiyordu her şey.
Her şeyin içerisinde ayıklayıp tutunacak kırıntılar bile yoktu.
Olma ihtimallerinin olmama ihtimallerine yenilmelerinde olasılık hesaplamaları müfredattan kalkmıştı.
Kendimizi yalnız hissetmekten bıkmıştık.
Hayat yüzümüze vururken başaramadıklarımızı yolun akışına uyum sağlayıp uyumlu bireyler olmaya devam ediyorduk.
Aklımıza takılanlar kalbimizde sıkışıyordu.
Gözlerimiz kararıyor kalp damar psikolojimiz ikinci beynimiz olan bağırsak sinirlerinde yaşamaya çalışıyordu.
Dışarıdan sesler geliyordu.
Her zaman ki gibi iyi gitmiyordu bir şeyler.
Tehlike anında vücut dışına çıkmamamız gerekiyordu.
Hücre dışına çıktığında ölüyordu zaten ölü olan bir şeyler.
Yaşamıyorduk ve yaşadığımıza kendimizi inandırmak için bir ömür boyu laflar üretip cümleleri suç mahalli haline getiriyorduk.
Zaten hiç bir şey güzel gitmezdi.
Bir şeyin olacağı ihtimaline inanmak olmayacağına inanmak kadar gerçek değildi.