beşiktaş ta kahvaltıcılar sokağında yöresel kahvelerin yapıldığı küçük şirin bir kafe vardır. okkalı fincanlarda birbirinden farklı aromalarla lezzetlendirilmiş kahveler ikram edilir. menüde adana otogar kahvesini okuyunca aklıma hemen ince memed geldi.
ince memed türk kahvesini ilk kez adana otogarında içer. kitapta içmeden önce uzun uzun kokusunu tarif etmeye çalışır ve daha sonra içtiği bütün kahvelerde o tadı arar. fakat ''hayatım boyunca içtiğim hiçbir kahvede o kokuyu ve o tadı bir daha asla alamadım.'' diye ekler.
''bu kahve o kahve mi? adı ordan mı geliyor?'' diye sordum elbette. garson bilmiyordu ama içerden kallavi bir ses, ''keşke'' diye seslendi ve kahkahasına bizi de ortak ederek dünyanın en lezzetli kahvesi olmasa da bol köpüklü okkalı adana otogar kahvelerimizi getirdi.
tüm istekler ihtiyaçtan dolayısyla yoksunluktan ve dolayısıyla ızdıraptan doğar der schopenhauer. insan yaşadığı müdettçe sonsuz arzu ve istek üretebilme yeteneğine sahip tek canlıdır. bu istek ve arzuların bazılarının dilde adı vardır bazılarınınsa henüz yoktur. ince memed örneğinde olduğu gibi ilk kahveyi içtiği ana kadar böyle bir isteği, ve artık içtikten sonraki, hep aradığı o ilk tadın ızdırabı yoktur mesela.
bir şeyi tasavvur ettiğimizde aslında zihnimizdeki imgesiyle gerçekteki görüntüsü hiçbir zaman birebir örtüşmez. bir varlığın imgesi zihnimizde oluştuğu anda artık o imkansızdır ve benzeri yoktur. daha küçük, daha uzun, daha kırmızı, daha ekşi, daha soğuk vs... çok benziyordur ama hiçbir zaman aynısı değildir. eğer bu bir arzu nesnesiyse insan hep ona ulaşmaya ve onu tekrar deneyimlemeye çalışır. dilbilimcilere göre sözcüklerin dolayısıyla dilin gelişimi bu yoksunluktan doğar nitekim. eksikliğini, yoksunluğunu ve hatta ızdırabını çektiklerine isim vermiştir insanoğlu. bu bağlamda toplumlarda ve kültürlerde isteği ve arzusu olmayan, bir nevi fonksiyonunu yitirmiş nesnelerin adı zamanla yok olur gider.
dilimizi belirleyen şey düşüncelerimiz olduğu sürece yani bu şu demek oluyor ki; yaşadığımız sürece sözcükler hep yetersiz kalacaktır. sözcüklerin hep yetersiz kalması yaradılışımızın esası. yetersizlik, yoksunluk düşüncesi zihnimizin kendisidir aslında. yasak elma metaforu ve cennetten kovulan adem ve havva miti hiçbir zaman tamamlanamayan ve asla tam olarak tanımlanamayan arzularımız ve isteklerimize işaret eder aslında.