türkiye de geri kalmışlığın tarihi

entry12 galeri
    12.
  1. ismail cem’in, derin sosyolojik tespitler içeren çok kıymetli kitabı.

    kitabın başında ismail cem, türkiye’nin osmanlı bakiyesi olduğunu, dolayısıyla türk halkının bugünkü halinin osmanlı anlaşılmadan yorumlanamayacağını anlatıyor.
    şimdiki sol görünümlü züppe pkklılara inat gerçek bir sol duruşu sergiliyor. geçmişi küçümsemeden ama olması gerekenden daha yüksek de bir yere de koymadan gerçek aydın duruşu sergiliyor. örneğin 16 yy osmanlı köylüsüyle ilgili olarak:

    ‘’16 yy osmanli köylüsünün çağin koşullari çerçevesinde benzerleriyle kiyaslanamayacak kadar düzenli ve güvenli bir yaşama sahip olduğu konusunda tüm tarihçiler hemfikir.

    köylünün bu durumu doğrudan doğruya mirî toprak rejiminin bir sonucu şeklinde belirmektedir. toprağin devletin mülkiyetinde ve memur-askerlerin denetiminde olmasi köylüyü doğal ve toplumsal tehlikelere karşi güvenceye almaktadir. sel baskini, kuraklik gibi afetler karşisinda köylü yalniz değildir. dirlik sahibi ona iyi bakmak, gereğince yardim etmekle yükümlüdür. ortak ambarlar her çeşit bireysel sikintiya karşi toplumun güvenlik unsurudur. ancak mirî bir rejimin mümkün kilabileceği sosyal içerikli yasalar, köylüyü çeşitli tehlikelere karşi adeta devlet tarafindan sigorta etmektedir. örneğin, bir köylü öldüğünde çocuklari topraği işlemeyecek kadar küçükse, onlarin bakimini yasalar uyarinca devlet yüklenmektedir: tarla bir başkasina işlettirilmekte, sağlanan gelirle yetimler bakilmakta, büyüdükleri zaman, bu toprak parçasi tekrar onlarin tasarrufuna verilmektedir.
    osmanli köylüsünün özellikleri incelendiğinde, toprağin devlet mülkiyetinde olmasinin iki değişik açidan ona yarari dokunduğu söylenebilir:

    1) vergi gelirini toplayan dirlik sahipleri bazi özel yetkilerine rağmen memur niteliğindedirler ve köylüyü derebeyleri gibi sömürmek imkânlari yoktur. toprağin devlet mülkiyetinde olmasi hem devletin otoritesini güçlendirmekte, hem de memurlarin denetlenmesini kolaylaştirmaktadir. dirlik sahiplerinin sik sik değiştirilmeleri, görevlerinin sürekli bir yöneticilik şekline girmesini ve köylüyü ezmelerini zorlaştirmaktadir. osmanli fetihlerinden önce, derebeylerine ait sayilan köylüler bundan böyle devletin mali olmakta ve kişilerin elinden kurtulmaktadirlar.

    2) memur-askerlerin toprağin mülkiyetine sahip olmamalari derebeylik benzeri ilişkilerin kurulmasini önlemektedir. bu mülkiyetin köylüye de ait bulunmamasi ise, özel mülkiyetin bünyesinde var olan tehlikelerden ve belirsizlikten köylüyü sakinmaktadir. küçük tarimsal mülkiyet sahiplerinin dünyanin her yaninda (ve günümüzün türkiye'sinde) karşilaştiklari sorunlara mirî sistem ön vermemektedir: köylü, kurak bir mevsim sonucunda tarlasini alacaklisina kaptirarak irgatlaşmak tehlikesine hedef değildir. hayvanlarin bulaşici hastaliğa tutulup telef olmasi onu çiftini çubuğunu birakip iş arama zorunluğuna koşmamaktadir. tohumsuz kalmak gibi bir sorunu yoktur. mülkiyetten yoksun olmasi onun büyümesini, halkasini sömürmesini, kendi başina buyruk riskler alip belki de daha çok kazanmasini engellemektedir ama, hem kişi olarak onun, hem de bütün bir sosyal yapinin güvenliğini sağlamaktadir.
    osmanli köylüsü günümüzün hayli soyut ve tartişma götürür ölçüleri çerçevesinde hür değildir. kendisine ayrilan topraği irsî ve ebedî bir kiraci sifatiyla işlemeye, toplumun belirli bir görevini yerine getirmeye mecburdur. hür olmamasi,

    1) toprağini terk etmek hakkindan yoksun olmasindan,
    2) timarli sipahiliğe yükselmesinin güçlüğünden,

    3) bazi yasal yükümlerinden ileri gelmektedir.

    osmanli kanunnamelerinde kesinlikle belirtildiğine göre köylü tarlasini terk ederse sipahinin onu bulmak, cezalandirmak, zarari ödetmek ve tekrar tarlasinda çaliştirmak yetkisi vardir. ancak on yil bulunmayan bir köylü, o da çift bozan akçesi denen tazminati ödedikten sonra serbest kalabilmektedir.

    topraktan ayrilmanin bir başka yolu ise, köylünün kendine ait tasarruf hakkini devletin onayini almak şartiyla başkasina devretmesidir. pratikte bu yol kolayca uygulanmiştir.

    ayrıca ,köylü, devletin memur-askerler aracılığıyla ilettiği .emirlere ve üretimle ilgili hususlara uymak zorundadır. sipahinin göstereceği yerde ortak ambar yapmak, sipahiyi belirli durumlarda misafir etmek, atına bakmak zorundadır. ancak bu yükümlülükler, yasalarla düzenlenmiştir, keyfi değildir. örneğin, bir sipahi, köylünün evinde üç günden fazla kalamaz. köylünün gösterdiği yerde yatmak, onun verdiği yemekten başkasını istememek zorundadır. köylü, haksız muamele karşısında dirlik sahibini şikâyet edebilir, mahkemeye verebilir. köylüyü her zaman gözeten devlet, onu sipahiye ezdirmemek amacıyla hem idarî hem de hukukî önlemleri dikkatle almıştır.

    toprak mülkiyetinin devlete ait olduğu, kişisel davranişlarin kisitlandiği bu düzende köylünün hürriyeti (yukarida belirtilen çerçevede) sinirlanmiştir. ancak bu sinirlama, her şeyden önce ferdin sosyal güvenliği doğrultusundadir: tabiatla tek başina savaşmaktan onu sakinmaktadir. ferdin mutluluğu çok düzenli bir mekanizma içinde ve cemaatin bir parçasi olarak gerçekleşmekte; günü ve geleceği hem tabiat kuvvetlerine, hem de başiboş ekonomik güçlere karşi güvenliğe alinmaktadir.’’ denmektedir.
    2 ...