kaç gün oldu.
rock star ölünce yemeden içmeden kesilen, depresif emolar ve onlarla alay edenler beride dursun şimdilik, sonra devam ederler oyun oynamaya. öyle kendini perişan eden ara sokak ergenleri gibi değil de, derinde bir sızı taşıyan kederli bir fani gibi anlatayım.
kendi müziğimi keşfettiğim çocukluk yıllarımdan itibaren grunge benim yaşamımın soundtracki oldu. şu an da ölüyor olmasına bakmayın, o zamanlar yıldızdı. imkânlar kısıtlı, mtv göz bebeğiydi. bir grunge weekend oldu mu, geri kalan her şey dururdu. müzisyenlerin yaşamlarının kaotik halini anlamaktan çok uzaktaydım, çok genç, çok steril, kayıtsız kalınacak her türlü şarta sahipken, sırf bu müziğin içindeyim diye duyduğum bir muhaliflik sancısı vardı. aşık olunca bu sancıya tutundum, aile ile ilk mücadeleri bu şarkılarla verdim, ilk yazılar bu adamların müzikleri ile yazıldı. 17 de şehri terk ederken, terk ettiğimi zannederken, anneye babaya meydan okurken grunge çalıyordu kulakta hep. bir yerlerden bulunan doldurma kasetlerde, mtv den televizyonun yanındaki teyp ile kaydedilen kayıtlarda araya anneciğin daha genç sesini sıkıştıran ev tipi o berbat ve lezzetli kayıtlarda, unplugged işinin zirvesinde hep bu şarkılar vardı. ilk cd çaların içinde, büyüdükçe karşı cinsin alakasına mazhar olabilmek için giyilen kıyafetlerde, o dağınık saçlarda hep bu grunge rüzgarları vardı. evi terk ettiğimi sanan ergen kafama hayıflanırken, annemin babamın kıymetini anlarken, eddie vedder babasının hikayesini alive ile anlatırken, ilk gençliği böyle buruk gülümseme ile uğurlarken bu müzik oradaydı. saçma sapan gönül ilişkilerinde vuruldukça, her şeyi çok bilen yanlarım yontuldukça, odalara kitaplara, kendi başına alkol akşamlarına karıştıkça grunge da o odalara doldu doldu taştı. biraz daha büyüyüp daha güzel insanların arasına katıldıkça, müzik tartışırken tüm ciddiyetimizle, glam rock mı, blues rock mı, grunge mı diye kafa patlattıkça, hep galip gelendi benim için grunge. hayatım boyunca çok farklı konularda çok çark ettim, bir sene önceki aklımı beğenmedim, istikrarlı olamadım, çok kereler ne istediğimi bilemedim. işimde gücümde hayalimdeki şeyleri bulamadım. hayalim nedir onu bile bilemediğim zamanlar çoktu. grunge bunların hepsinin ötesinde durdu. o, her zaman benim en sevdiğim müzikti. eddie vedder ile chris cornell de bu en sevdiğim müziğin en sevdiğim iki insanı.
şimdi bu yazıyı bana yazdıran, onca şahane şarkının müellifi chris cornell'in öte aleme göçüşü mü? o eski parlak günlerinden uzağa doğru çekilen, sönümlenmekte olan bir yıldız olan grungemı? yoksa eski güzel gençlik günlerinin benden uzakta sönümlenmesi mi? gençliğin o günlerde daha temiz düşüncelerle, yersiz endişelerle, vasıfsız kederle dolu dolu masum kafası giderek uzaklaşıyor. o günlerin tertemiz anısı da böyle böyle ufuk çizgisinden ötelere doğru kayboluyor. kim bilir kaç gençlik vardı soundgarden in, audioslave in içinde. mazi ve özlenen temiz günler de kayıp gitmekte bu gruplarla birlikte.
bir rockstarın ölümüyle iş gücü bırakıp ofiste hayatı durup, kafamızı taşlara vuramıyoruz elbette. perişanlığın şovundan geçeli de yıllar oldu.
gözleri uzaklara sabitleyip dolduran sevgili geçmiş, bu yazı sana plaza denen modern mahpusluktan yazıldı.