Psikoloji ve psikiyatri'nin ülkemizin insanlarına yardımcı olabilmesi için uzun yıllar ve aşılması gereken zorlu yollar var.
Bugün pek çok bakımdan eleştirdiğimiz, çarpıklığı, baskıcılığı ve lümpenliği noktasında yerden yere vurduğumuz bu toplum, kabul etmek gerekir ki henüz pek çok bakımdan geçiş aşamasında. Cumhuriyetimiz bile henüz ergenlik yıllarını yaşıyor. Hala çok genç bir ülkeyiz. Evet, belki binlerce yıllık tarihimiz var ama demokrasi tarihimiz hadi Osmanlı demokratikleşme hareketlerini de dahil edelim, 1808 Sened-i ittifak'ı da alalım, toplasak ancak üç yüz yıl yapıyor. ki esas süreç zaten cumhuriyetle başlıyor.
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki yönetim ve hukuk sisteminin etkisi hala geçmiş değil. Öyle ki, toplum hala kendisini reaya yani yönetilenler sınıfı olarak görmekte. Seçme hakkını tam olarak idrak edememekte ve haliyle cumhuriyet ve demokrasi kavramlarını kültürel olarak tanımlayamamakta. Tanımlayamadığı için de bireysel ve toplumsal bakımdan sosyal hayata yansıtamamakta.
Bunun yanında hukuki bakımdan da, batı odaklı olarak kurumsallaşmış adli sisteme de ayak uyduramamış durumda. insanlar bir yandan sorunlarını mahkemeye taşırken bir yandan da bizzat kendileri çözebilmek için harekete geçmekten geri durmamaktalar. işte bunlar hep toplumun yapı taşını oluşturan yüzlerce binlerce yıllık kültürel izlerin ve toplumsal işleyiş kurallarının bugün ile ters düşmesi sebebiyle olmakta. Geçmeyecek mi? düzelmeyecek mi? elbette ki düzelecek. Her şey zamanla yerli yerine oturacak. Avrupa ve Hıristiyan dünyası, hafiften de olsa bu günlerimizi andıran karanlık günlerini Reform ve Rönesans ile yüzlerce yıllık süreçler içinde aştı. bugünün süper gücü Birleşik devletler deseniz, on binlerce insanın öldüğü kuzey-güney iç savaşının yaralarını ancak sardı.
Şimdi bunları neden anlatıyorum?
Bu toplumun binlerce yıllık tarihinden bugünkü ulus kimliğimize ve toplumsal belleğimize kazınmış iyi ya da kötü; doğru ya da yanlış ilkeleri var. Doktrinleri var. inançları ve ritüelleri var. Kendine özge bir yaşam biçimi ve hayat anlayışı var. Kendi içinde hassas noktaları, acıları, çatışmaları, hiç girilmemesi gereken ateş altı alanları var. Bu toplumun yine kendine özgü meziyetleri ve kendine özgü suçları var. Mesela Töre cinayeti dediğimiz bir olgu var. Aile içi evlilik dediğimiz bir kavram var. Kız çocuklarının okutulmamasına dair bir yaşam biçimi var. Kadınları ikinci sınıf gören ve gösteren bir kültürel yapı var. Düğünlerde ufacık çocuklara gelinlik ve kamuflaj giydiren, birine sen gelin doğdun, diğerine de sen asker doğdun mesajını kazıyan ve bundan gurur duyan bir düşünce biçimi var. Burada insanları kınamak ya da eleştirmek için yazmıyorum bunları. Yalnızca durum tespiti olarak ortaya koyuyorum.
Psikoloji ve psikiyatri kuruluşu ve gelişimi itibariyle batı kaynaklı bilimler. Haliyle kendi prensipleri ve işleyiş ilkeleri de kendi toplumlarının temel dinamikleri ve kaygıları üzerine inşa edilmiş bilimler. Bununla birlikte bu toplumun binlerce yıldır psikolojik sorunlara karşı uygulamış olduğu, konuşma, dertleşme, telkin, büyü, sihir, nazar gibi yöntemler var. Bu tür konularda otorite olarak görülen "hacı, hoca, aile büyükleri, aile meclisleri ve eşraf gibi doğal yetkili kişiler ve kurumlar var. Ritüeller ve teamüller var. Bütün bunları düzenleyen ayıp-günah, gelenek görenek, töre gibi çerçeveler ve doktrinler var.
Haliyle bütün bunları değerlendirip içselleştirememiş bir psikoloji ve psikiyatri alanı bu ülkenin insanına yardım edemez. Çünkü onların lügatlarında yazan, literatürlerinde geçen hastalıkların, bakış açılarının ve tanımlamalarının bu toplumun kodlarında bir anlamı yok. Ne yazık ki ülkemizde psikoloji ve sosyoloji gibi bölümler yeterince alan çalışması yapmıyor. Yeterince sahaya inip bu ülkenin dert tasa, stres sıkıntı haritasını çıkarmıyorlar. Bunlar üzerinden önemli oranda yerli bir psikoloji literatürü oluşturulması adına emek vermiyorlar. Bu toplumun temel dinamiklerini, aile ve toplumsal yapısını yeterince bilmiyorlar. Bireysel öyküleri iyice incelerken toplumsal öykünün işlenmesi noktasında sınıfta kalıyorlar.
işte bu yüzden, psikolojinin ve psikiyatrinin bu ülkede daha çook ekmek yemesi lazım ki eksiklerini kapatıp faydalı olabilecek konuma gelsin. işte bu gibi sebeplerden dolayı bu tıp alanları topluma gereken faydayı sağlayamıyor. Ve işte bu yüzden de toplum içinde itibar kazanamıyor. Hatta kendilerine deli doktoru dendiği için itibarlarının ne kadar kötü olduğunu açıklamaya bile gerek yok. Tamam bunu diyen de suç var ama dedirtenin hiç mi suçu yok diye sormak istiyorum.