recep tayyip erdoğan

entry28756 galeri video239 ses35
    23002.
  1. keskin bir söyleyişle, tayyip erdoğan bir bakıma ‘neo-orhan gencebay’dır. yazıyı okuyanların büyük bir kısmı, tayyip erdoğan’ı adnan menderes’e, hatta turgut özal’a benzetmeyi uygun görerek bu deyişe dudak bükeceklerdir. tayyip erdoğan, ülkenin gündeminde ‘avrupa birliği’ eksenli kimlik tartışmaları varken, bir anlamda batılılaşma ve modernleşme sürecinden dışlanan ve bu süreçlerin dışında duran/tutulan bir kitlenin oylarından beslenen bir liderdir. bu kitle, onun okuduğu şiirler, hakkında açılan davalar ve yasaklanan milletvekili adaylığı nedeniyle haksızlığa uğradığını düşünmektedir. buna hiçbir türkiyeli’nin içi dayanmaz. biz hep haksızlığa uğrayanın yanındayızdır. hep birilerine, bize, birilerimize haksızlık yapıldığı, hakkımızın yendiği fikriyle yaşayan bir toplumun, adalet duygusunun adeta bir çeşit ‘existence’a dönüştüğünü bu hikayede görebilirsiniz.
    şahsın aleyhine açılan yolsuzluk iddiaları içeren davalar kızgın kitlenin pek umurunda olmamıştır. tayyip erdoğan’ı görmek/olmak istedikleri lider olarak konumlandırarak mevcut iktidarın ve muhalefetlerin kirliliğini protesto etmişlerdir. erdoğan seçmenlerine bir çeşit aidiyet duygusu vaat etmiştir. medya ve kritikler tarafından ‘hiçbir şey söylememekle’ itham edilse de, tayyip erdoğan sessizliğini de stratejik olarak kullanmış; hakkı yenmiş, önü kesilmiş ve sürecin dışına itilmiş bir lider imajını uzun süre korumuştur. bu boynu bükük imaj ise, seçime yaklaşılan bir dönemde bir takım sert ifadeler ve mağrur bakışlarla desteklenmiştir. en önemlisi, ilahi adalet kavramına göndermeler yapan, halkına inanan, umutlu bir havada yapılan konuşmalarda ‘sadece’ hedeflerin net olarak gösterildiği görülür. bu noktada şu söylenebilir. ezilmiş, dışlanmış yığınlar dinlemekten çok bağırmaya; anlamaktan, tartışmaktan çok boşalmaya ihtiyaç duyuyorlardı. seçime bir hafta kala ise şovenizm kokan, bir tür galibiyet duygusunun verdiği güvenle cumhurbaşkanıyla meseleleri tartışmaya başlamıştır bile çoktan.
    tepeden inme modernizm süreçlerinin dışında kalan kitleler tayyip erdoğan’ın ve akp’nin bugünkü başarısını adnan menderes’in chp’ye karşı kazandığı başarıya, cumhuriyetin ‘tek partisini’ devirmenin yarattığı zafer sarhoşluğuna benzetebilirler. ama tahminimce tayyip erdoğan adnan menderes’ten daha dikkatli bir tutum içerisinde, daha soğukkanlı davranacaktır. turgut özal’la benzedikleri nokta ise daha önce de belirtildiği gibi, birçok politik eğilime, siyasal tavra açık bir duruş sergilemesidir. özal’ın seksenlerde liberal, sosyal demokrat, muhafazakar eğilimli politik tavırları partisinde topladığını hatırlarsak, tayyip erdoğan da merkez sağdan, merkez soldan, hatta popüler dünyalardan bir çok isme kucak açmıştır. ama daha homojen bir yapı olmanın dışına çıkamamıştır. ayrıldıkları noktalardan biri ise, erdoğan aday listelerini oluştururken ‘selamet partisi’ kökenli isimleri gözetmiştir. özal genellikle daha renkli ve daha çeşitli tercihler ortaya koymuştu. bunun yanında, ekonomi konusunda erdoğan’ın imf’yi ve yabancı sermayeyi karar mekanizmalarında gözeteceğini –yine seçim gecesi- duyduk ama özal bu konudaki tavırları her zaman daha netti. erdoğan’ın neo-özal olduğu teorileri ışığında, (saadet partisi’nden oğuzhan asiltitürk’ün “özal da aramızdan ayrılmıştı.” demesi düşünüldüğünde) daha birçok açıdan kıyaslamalar siyaset bilimciler tarafından yapılmaya devam edecektir. sanırım turgut özal’la erdoğan’ın görülebilen en ortak silahları politik manevraları ve stratejileriydi.
    seçmenleriyle ilişkisi açısından, menderes’ten ya da özal’dan çok orhan gencebay’a benzemektedir tayyip erdoğan. siyasi tarihimize de bir ikon olarak geçecektir. görüntüsü, imajı, üslubu, dili ve tavrı sosyolojik ipuçları içermektedir. tayyip erdoğan için politik ya da ideolojik tanımlardan, duruşlardan çok, tipolojik ya da karakteristik özelliklerden bahsedilebilir. onu ‘muhafazakar’ ya da ‘islamcı’ bir politikacıdan çok bir kahramanlık hikayesinin baş karakteri olarak tanımlayacak insan sayısı daha fazladır. tayyip erdoğan, 1970’lerde köyden kente göçün yarattığı kültürel bunalımların arasında doğan gencebay kadar yakındır –sesi duyulmayan, dinlenmeyen, dışlanan kitlelere. onu bir politikacıdan çok bir özdeşleşme nesnesi olarak gördüklerini düşünüyorum. ama bu benzerlik gencebay ve erdoğan’ın hayatta durdukları noktalardan, kişisel tavırlardan ve yaptıkları işlerden çok yukarıda söz ettiğimiz kitlenin onları konumlandırdıkları yer itibarıyla benziyorlar. yani, aslında hiç ilgileri yok birbirleriyle ama insanların onlarla kurdukları ilişki aynı süreçlerle şekillenmiş gözüküyor, bu yüzden tayyip erdoğan için neo orhan gencebay ifadesini kullanıyorum.
    ‘batsın bu dünya’ diyecek kadar sisteme meydan okuyan gencebay, batı müziğiyle anadolu müziğini sentezlediği noktalarda yeni ve önemlidir. bize bugün bu şarkıyı yeniden söyleten ise sistemin ve içinde bulunduğumuz kaotik düzlemin yarattığı gerilimdir. savaş korkusu ve terör tehdidiyle yaşadığımız bir dünyada, tayyip erdoğan sadece bir politikacı olarak değil, bir figür olarak da incelenmelidir. ama gencebay kadar başarılı bir sentez yapabilecek mi? bunu yaşayıp göreceğiz. ‘bu şarkı burada bitmez.’ diyerek gelen (kendisinin bir şiir kasetinin de olması bu noktada ilginç bir durumdur.) tayyip erdoğan, bakalım kimi ferdi tayfur ilan edecek?
    1 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük