başlayayım, 20 sine kadar aşk yüzü görmemiş, sonrasında it gibi aşık olup yıllarca peşinden ama aynı zamanda içinden sürünmüş birisi konuşacak. bunları söyleyen kişi aynı zamanda, onun yürüdüğü yerlere saatlerce bakıp "keşke şu yol olsaydım da ayaklarına bari yakın olsaydım." diyecek kadar aptal birisi, baştan uyarayım.
hani çiftlerin, kendilerinde çok normal gelen ama aslında çok aptalca olan hitap şekilleri vardır ya, işte onları bir yerde duyduğun an nefesin kesilir. onun parfümünü, hatta onun kendine has kokusuna benzeyen bir nota duyduğunuzda dizleriniz titrer. onu hatırlatan şarkıları gece yarısı yollarda dinlerken tam da ona çok benzeyen birisi sana bakıyordur. "ya evimin oraya mı gelmiş?" diye yeşilçamvari bir aptallıkla koşarsınız, siz koştukça o yok olur.
çare? araştırmalarım sonucu kişinin yapısına göre değişir. kimisi acısını içine atar, üstünü örtmeye çalışır, kimisi günlerce ağlayıp, artık acı etkisini yitirene kadar ondan nefret ederek yaşar. yolunuzu bulup ona göre kendi acınızı öznel yaşayın.
bunu buraya yazıyorum ki yıllar sonra gelip "ne boş şeylere üzülmüşüm." ya da "ithaf ettiğim kişiyle 2 çocuğumuz var şimdi" lakırdılarından hangisini yapacağımı görüp "ne günlermiş ulan." diyebileyim.