Oturuyorum, yağmurun şırıltısını dinliyorum. Hissetmeye çalışıyorum her bir damlayı. Ellerime düşen, omuzlarımı ıslatan, saçlarımdan akan her bir damlayı tek tek hissetmek amacım bu kez. Havanın eşsiz esişiyle bir bir uyanıyor tüylerim, diken diken oluyor. Sanki biri dokunmak, sevmek istese batacak gibi geliyor ellerine. Birisi yaramı kaşıyormuş gibi ısırmak, saldırmak istiyorum o serinlikte. Bir ürperti dolaşıyor üstümde, hafif bir titreme baş gösteriyor, önüme eğilip iyice kendime kapanmak istiyorum, bu sefer de ensemden hücum ediyor kahpe yağmur. Ellerimi karnıma doluyorum, karnım kuru geliyor, karnım gurulduyor. Susuyorum. Susuyorum. Susuyorum, sonra dayanamayıp ağzımı göğe dayıyorum. Kana içmek istiyorum yağmuru ama damlalar ıskalıyor dilimi, alnımı ve gözlerimi nişan almış gibi, düştüğü yere saplanıyor damlalar.
Şırıltı yükseliyor. Gök sinirli. Çatacak, gürleyecek birini arıyor. Ses çıkarmıyorum ki es geçsin beni. Oturduğum banka biriken sular, sanki daha alçakmışım gibi üzerime akıyor. Kalkmak istiyorum ama ne gerek var şimdi. Defterim geliyor aklıma, elimi ceketimden içeri daldırıyorum, demin ki kuru yer artık ıslak. Söz uçar yazı akar diyerek bir de korkuyorum ürpermenin üstüne. Konuşmak geçici, yazmak eğretiyse, nasıl anlatırım ben bunu sana.
Dayanamıyorum daha fazla, açıyorum gözlerimi derin bir uykudan uyanır gibi. Gök kapalı ama yağmur yok henüz. Ellerim, omuzlarım ceketim, saçım kuru. Yağmura yakalanmaktan korkanlar acele ediyor. Trafik felç, kalabalık ağır yaralı, bulutlar depresyonda.
Bu satırları yazmam gerekiyor, çünkü biliyorum ki eğer şuan bunları yazmazsam bir daha asla aynı cümleleri kuramayacağım. Yazmam gerektiği için çıkarıyorum defteri ceketimin içinden, kapıyorum gözlerimi ve yazmaya başlıyorum.
Yağmur aynı şiddette devam ediyor. Aynı bankta oturan aynı bana karşı, aynı yağmur taarruzu sürdürüyor. Güneş ışıkları, ince göz kapaklarımı aşıp bilincimi karartmaya başlıyor. Artık biliyorum ki hava kapalı değil dışarıda. Trafik, kalabalık, bulutlar tedaviye yanıt verdi sonunda fakat sayfalarım ıslanıyor hala. Yazılarım akıyor. Harflerim devrim yapıyor kelime ve cümlelere karşı. Satırlar birbirine sarılıyor korkudan. Hayat son oyununu oynuyor üzerimde. Saatim hiç var olmayan bir zamanı gösterirken şehit düşüyor. Su damlaları son kozunu oynayıp geri çekilme emri veriyor.
Kaçacak delik yok diye, son kez defterimin arasından, ikimizin o ilk ve tek fotoğrafını çıkarıyorum. Fotoğrafta ne sen varsın, ne ben. Fotoğraf bile yok belki, belki bu gördüklerim, rüya bile değil. Sonunda dilime bir damla su düşüyor, bir çiçek kuruyor. Uyanıyorum ve kapıyorum gözlerimi yeniden.