o sene 4 zayıfla güç bela liseyi bitirmiş, babam da ceza olarak beni köye postalamıştı.
o zamanlar babaannemler sağ iken sürekli köy yeri ufak olduğu için halamlara da uğrardım. hatta halamlarda daha çok vakit geçirdiğim için bazen eve geciktiğimde oluyordu. bu gecikmeler yer yer 10 11 i buluyordu.
her zaman ki gibi üzerinde hangi mühendisin imzası var diye düşündüğüm o bağcık efektli lastik ayakkabı ile halamlardan dönüyordum. köyün akşamı da şehir gibi olmazdı, bildiğin stephan appiah siyahı olurdu etraf.
sallana sallana yürür iken uzaktan bir ses geldiğini duydum, davul zurna çalıyordu bildiğin. köyün dışında düğün mü var diye merak edip hemen gittim. baktım ki halay çekip, davul zurna çalan insanlar var. ama nedense yüzlerini seçemiyorum. ayrıca elazığ halayına bağlamışlar 3 metreyi halayla geçince derece yapıyorsun o derece ağır giden bir havayla halay çekiyorlardı.
iyice merak edip yanlarına sokuldum, beni görünce hepsi durup bana baktılar, ürkmüştüm. sonra kolumdan tutup beni halaya soktular. halay başladı ancak bir türlü ayakları tutturamıyordum, onlarınki geriye bakarken benim ki ileriye bakıyordu. onlara ayak uydurayım derken özürlü medine dilencisi gibi olmuştum adeta.
sonra bir terslik daha farkettim, yüzlerinde karartı vardı ve ne için oynadıkları da belli olmuyordu. bu durum beni kıllandırmış, biraz daha detaya inmek istemiştim. gözlerinin ateş gibi parladığını farketmemle birlikte, halaydan çıkıp korktuğumu belli etmemem gerektiğini bilerek orayı terk etmem gerektiğini farkettim.
oradan moonwalk yaparak uzaklaştım. arkadam ise eni cini vokke diye bağırıyorlardı...