Ves semâe beneynâhâ bi eydin ve innâ le mûsiûn (mûsiûne).
ayeti kelime anlamları ile inceleyelim.
1. ve es semâe : ve sema, gökyüzü
2. beneynâ-hâ : onu biz bina ettik
3. bi eydin : büyük bir kudretle, büyük bir kuvvetle
4. ve innâ : ve muhakkak ki biz
5. le : elbette
6. mûsiûne : genişletici olan
şimdi de iki çevrimini paylaşalım.
1. çevrim: ''Göğü kendi kudretimizle biz bina ettik ve biz elbette genişleticiyiz.''
2. çevrim: ''Evreni güç ile inşa eden Biziz; ve şüphesiz Biziz onu istikrarlı bir şekilde genişleten.''
isteyen daha fazla çevrimi inceleyebilir.
çevrimlerde ''semâe'' kelimesine anlam olarak hem ''gök'' hem de ''evren'' tercihi yapılmış, bu tercihlerin yapılmasında bir engel yok çünkü; kuran da bir çok ayette ''... odur gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri yaratan...'' ibareleri geçer (örneğin; hicr süresi 85. ayet) bu ibarelerden anlaşılıyor ki bütün yaratılanlar bu şekilde tarif ediliyor. yani evren/kainat tanımı bu şekilde yapılmıştır, bu durum iddia edildiği gibi kuranın anlaşılmazlığını değil, iyi araştırılması gerektiğini gösteriyor, peki bu farklı manalar neden var? sorusu kaçınılmaz oluyor, yanıtı şudur; meal çevrimini yapan kişiler anlam çeşitliliğinden birini tercih ediyor, kimisi metne sadık kalmayı tercih ederken kimisi de metni değil kelimenin kalıblaşmış halini yazmayı uygun görüyor bu yüzden kelime farklılığı oluşuyor.
kuranda ''bu kitap apaçık bir kitaptır'' ifadeleri vardır fakat kuranın açıklığının anlaşılması için bir emek harcanmalıdır bu her kitap için hatta her iş için geçerli olan bir gerekliliktir.
enbiya süresi 30. ayette bu konu ile ilgili bir diğer ayettir, dolayısıyla bu konu ile ilgili olarak bu ayeti de diğer ayetlerle beraber düşünmeliyiz. bu ayette de çok net bir şekilde göklerin ve yerin birbirinden ayrılmasından bahsediliyor. dikkat edin ayet ''gökler'' diyerek bir çoğulluğu anlatıyor.
''inkâr edenler, göklerin ve yerin birbirine yapışık olduğunu, bizim onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Buna rağmen inanmayacaklar mı?'' (enbiya 30)
şimdi yukarıdaki bilgileri zariyat süresinin ilgili ayetleriyle ispatlayalım ve ''semâe'' kelimesini gök anlamlı kabul edelim.
zariyat 47. ayet: ''Göğü kendi kudretimizle biz bina ettik ve biz elbette genişleticiyiz.''
zariyat 48. ayet: ''Yeryüzünü/yeri de kalacak bir mesken yaptık. O yeryüzü kalacaklar için ne güzel bir yer.''
bu iki ayet beraber okunulup düşünülmeli, aynı konuya ait olan bu ayetlerde göğün genişletildiği beyan edilmesine rağmen yer ile ilgili böyle bir bilgi verilmiyor ve bir ayrım yapılıyor buradan da anlaşılıyor ki ''yeryüzü'' dünya, gök ise dünya harici mekandır. ''gök'' kelimesi ayetlerin bir bütün olarak incelenmesi sonucu hem bilinen anlamda görünen gökyüzünden hem de görülmeyen sınırlandırılamayan evren için kullanılır bu nasıl anlaşılır diye sorulursa, benim yukarıda yaptığım gibi bu konu ile ilgili hicr 85. ayeti, zariyat 47. ayeti ve enbiya 30. ayeti hatta ilgili diğer ayetleri (yazı çok uzun olacağından hepsini yazamıyorum) birlikte inceleme ile olur, cımbızlama kelimeleri seçerek anlamları kendi fikrimize göre değiştirerek olmaz.
genişletme eylemi ayetin metnine göre de, teleskoplarla incelenen bilime göre de devam etmektedir.
bilim, bu bilgiyi 1920' li yıllarda ortaya çıkarılan büyük patlama ( big bang teori) ile ve 1929 yılında edwin hubble ve arkadaşlarının çalışmalarıyla ortaya çıkardı.