Onca spinozalar, farabiler, sokratesler bu mevzuyu çeşitli tanımlarda fikirlendirmişler fakat aralarında son ve en pürüzsüz noktayı kant koymuştur. Zahmet ediniz okuyunuz buyursunlar:
IMMANUEL KANT
Ahlaki olanın özerkliğini ilk ortaya atan Demokritos'tan Stuart Mill'e kadar uzanan ilk, Orta ve Yeni Çağda ahlak eylemin amacı mutluluğa erişmektir. ilk Çağda Demokritos, Sokrates, Aristippos, Aristoteles, Epikuros vb. için söz konusu olan tek tek bireylerin mutluluğudur. 18. yüzyılda Jeremy Bentham ve Stuart Mill'le bireyci mutluluk yerini toplumcu mutluluğa bırakmıştır. 19. yüzyıla girildiğinde de Alman filozof Immanuel Kant (1724-1804), mutçu (eudaimonist) bir ahlak felsefesinin insanın yapıp ettiklerini açıklayamayacağını ileri sürmüştür.
Kant'a göre ahlak eylemin amacı mutluluk olamaz. Çünkü "mutluluk" değişken ve öznel bir kavramdır; birisi için "erdem", başka biri için "iyi", başkası için "doğaya uygun yaşama" olabilmektedir. Böyle olunca eylemlerimizin ahlaki olması ya da olmaması da değişecek, birisinin ahlaki bulduğu bir eylemi başka biri ahlak bulmayacaktır.
Kant, ahlakı böyle bir durumdan kurtarmaya ve onu "herkes için aynı kalan, herkes için değişmeyen bir şey"le temellendirmeye çalışmıştır. Ona göre herkes için aynı kalan, değişmeyen bu temel, iyiyi isteme (iyi niyet) ve ahlak yasasıdır. Başka bir deyişle ödevdir. Ona göre ödev, her çeşit duygunun, özellikle de çıkar duygusunun ötesinde, ahlak yasasına sadece "yasa saygısı" duygusuyla bir boyun eğiştir; kesin bir buyruktur, akıllı olan herkesi yükümlü kılan evrensel bir kuraldır.
Kant için bir eylemin ahlaklılığı, o eylemin içeriğine değil, salt iyiyi istemeye (niyete) bağlıdır. Örneğin, birisi gösteriş yapmak gibi bir amaçla bir yoksula yardımda bulunmuşsa bu kişinin eylemi ahlaki niteliğini yitirir. Çünkü Kant'a göre ahlaklı insan, ilke olarak yoksula yardım eden insandır. Kısacası Kant, bir koşula bağlanan buyruğu ahlaki saymaz. Nitekim "Sana inanılmasını isliyorsan yalan söyleme!" buyruğu bir koşula bağlı olduğu için ahlaki değildir. "Yalan söyleme!" buyruğu ise bir koşula bağlanmadığı ve kesin olduğu için ahlakidir. Kısaca iyi niyete dayanan ve ödev duygusundan kaynaklanan her eylem, sonucu ne olursa olsun ahlakidir.
Kant, ahlaklı bir kimsenin şu üç buyruğa göre davranması gerektiği görüşündedir:
1) "Her zaman öyle davran ki eylemine ölçü olarak aldığın ilkeyi, herkes için genel bir yasa olarak isteyebilesin." Kant bu buyruktan, aslında aynı şeyin iki ayrı görünümünden başka bir şey olmayan iki buyruk daha çıkarıyor:
2) "Öyle davran ki insanlığı, kendinde ve başkalarında hiçbir zaman bir araç olarak değil, hep bir amaç olarak göresin."
3) "Öyle davran ki kendi istencini genel bir yasa koyucusu gibi saygın tutabilesin."
Kant'a göre, kişinin yapması gereken, bu üç ilkeye uygun davranmaktır; çünkü ilkelere uygun olan "iyi", olmayan "kötü"dür.
Burada Kant'ın "bilgi"yi incelerken benimsediği yaklaşımdan ayrıldığını görüyoruz. Bilgi alanında "mutlak"ı (numeni) bilemeyeceğimizi ileri süren filozof, ahlak alanında aklın yasa koyabileceğini kabul etmektedir. Bu konuda Kant'a yöneltilen eleştirilerden biri de şudur: Bir eylemin sonuçlarının hiç dikkate alınmaması ne denli doğrudur? Kant ahlakını bu yönden eleştirenlere göre ahlaki bir eylem, hem salt iyi niyete dayanan hem de etkili iyi sonuçları olan bir eylemdir.