bu gece bunaldım. kafamdaki gürültüler ve kendimle bir odada tıkılı kalmak fazla geldi. üstümde eski montum yanıma sigaramı, resim çizerim diye kalem kağıt ve biraz bozuk parayla dışarı çıktım. kafamda gürültü sayılacak çok şey var fakat içlerinden sadece ikisi ağır basıyor; biri benim diğerini de beni bilen biliyor. nefes alırım kafam dağılır diye yürümeye başladım.
yaşadığım yer pek hoş veya güvenli sayılmaz gece vakti. buna rağmen kasıtlı olarak ara sokaklara daldım. geceleri madde bağımlılarını barındıran bir tren istasyonu var alt geçiti olan. "olmasalar iyi olur olurlarsa da bakarız." deyip yola devam ettim ama istasyonun 15 temmuz zamanı yıkıldığını oraya vardığımda hatırladım. ilginçtir bu gece konuklarını etkilememiş. hem karanlıkta taş ve toprak üstünde oturmak istemediğim hemde gelmemle başlayan bir miktar kalabalık insan sesinin katkısıyla başka yoldan devam ettim.
bir sokak sonra birinin konuşmasını duymaya başladım. başta kafamdan geldiğini sandım. yola devam edince bir apartmandan gelen karı koca kavgası olduğu ortaya çıktı. kavga denemez aslında. kocası ciğerlerini patlatmaya niyetli gibi bağırırken ona kıyasla karısı neredeyse fısıldıyordu sanki. itiraf etmeliyim hayatımda hiçbir yerde hiç bu kadar çok "sikerim" dendiğini duymadım. hatta bir ara koca her cümlede ya başta ya sonda bazende pekiştirerek eşinin bir akrabasını seçip ardından "sikerim" demeye başladı. özne tümleç yüklem kadar gerekliymiş gibi. ne diyebilirim sayesinde kim kimin nesiymiş vs aile ağacı bildim pekişti. şaka bir yana gitmem uygun olandı, gidemedim. birşey bana engel oldu ve bir süre sonra karşı apartmanın geçitinde elimde sigara ile oturmaya başladım. istemsizce bir düşünce aklıma geldi "bu insanlar birbirini severek evlendiler ve yarın ölmeyecek yada ayrılmayacaklar. aksine uzun bir yaşam ve muhtemelen çocuk ve torun isteyecekler. o halde neden bu yaptıkları ne? bir taraf ağzına geleni eksik etmiyor diğeri ise karşı koysada kabulleniyor.". ben bunları düşünürken birkaç cümle geldi kocadan. bütün konuşmayı duymadım ama özellikle vurguladığı kısım hakkında ne hissedeceğimi bilmiyorum. kısaca "delikanlılığımı mı sorguluyorsun?!! delikanlılığımı mı sorguluyorsun?!! seni kim bozdu lan! ben bozmadım mı?!! seni de o kızkardeşini de sikerim ben kimseye delikanlılığımı sorgulatmam!!".... gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum. delikanlılık bu mu? gerçekten birini herhangi bir şekilde sevmek için benimde böyle mi olmam gerek? buna kesinlikle inanmıyorum ama yakınlarımda aksini kanıtlayan hiçbir şey yok. yani... bir kişi aylardır aksini inanmam için elinden geldiğince çabalıyor ama... neyse işte. kavga durulması, sigaramın bitmesi ve arkamdan bir yabancının gelmesi ard arda oldu. ilginç ama ben bütün bu süre boyunca bir kere karşıya bakmamışım. çünkü doğrulup ayağa kalkınca karşımda değer verdiğim bir kişinin soyadını taşıyan koca tabelayı farkettim. bu garip bir rastlantı.
geri kalan zaman sakindi. yabancıyla selamlaşıp yola devam ettim, tuvalete gitmem gerektiğini farkedip eve gitmek yerine yolu biraz uzatıp yolda çalışan işçilere selam verip bir benzinliğe girdim. nezaketen bir gazete alıp parasını verirken kazayla bir kutu çikolata düşürdüm ve toplarken yerde 1 kuruş buldum. 1 kuruş!!! üzerinde hayatımın en iğrenç senesi olan 2015 yazması bile sorun değildi. hala kasiyere verdiğim için bir parça pişmanlık duyuyorum. şimdi de eve geldim. ne nefes almış gibi hissediyorum ne de kafam durgun. eğer o 1 kuruş olmasa yaklaşık iki saatimi boş boş dolaşarak geçirdiğimi düşünürdüm. 1 kuruşu kasiyere vermese miydim acaba?...
Edit: açık konuşayım. kimsenin beğenip beğenmemesini beklemiyordum veya okumasını. sadece gitmek istediğim yere gidemedim, tartışmaya misafir oldum ve 1 kuruş buldum. ha birde canım sıkkındı o kadar.