uzun yıllar sonra yakın zamanda yaşadığım şeyler aslında kafamda yarattığım ve olmasını istediğim haller için boşa çaba sarf ettiğimi anladığım an "hayaller ve gerçeklerin çok farklı olduğunu" anlamış bulunmaktayım.
"hayal" TDK sözlük tanımı : 1. Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şey, imge, hülya: Mustafa Kemal hayallerin değil, hakikatlerin adamı idi. -F. R. Atay. 2. Belli belirsiz görülen şey, gölge. 3. fiz. Görüntü: insanın aynadaki hayali. 4. ruh b. imge. 5. esk. Aydınlatılan bir perde arkasında deri veya kartondan yapılmış, hareket edebilen resimler ve bunlarla oynatılan oyun: Hayal yani Karagöz oynatan bir sanatkârmış. -A. Ş. Hisar.
"Gerçek" TDK sözlük tanımı : a. 1. Yalan olmayan, doğru olan şey, hakikat: Esasen bizim için millî varlık ile istiklal ve hürriyet aynı gerçeğin çeşitli cepheleridir. -M. Kaplan. 2. Gerçeklik: Her hâlde o gün imparatorluğun ölümü apaçık bir gerçekti. -H. E. Adıvar. 3. Doğruluk: Bu laflarda gerçek payı ne kadar çoksa duygu payı da ondan az değildir. -B. Felek. 4. sf. Yalan olmayan: O yürekler acısı fukara kafile, yüzlerinden gerçek acı aka aka ölü arkadaşlarının namazını kıldılar. -Halikarnas Balıkçısı. 5. sf. Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, hakiki, reel: Kâğıt paranın saymaca değeri varsa da gerçek değeri yoktur. 6. sf. Aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici: Gerçek elmas. Gerçek hikâye. 7. sf. Temel, başlıca, asıl: Bir kişinin ahlaklı olması için, o benim dediğim gerçek ahlaka erişebilmesi için bir iç âlemi olmalıdır. -N. Ataç. 8. sf. Doğadaki gibi olan, doğayı olduğu gibi yansıtan: Bu peyzajdaki çiçekler son derece gerçek. 9. sf. Yapay olmayan. 10. sf. fel. Düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan.