şimdi bu yazıdan önce yakın geçmişte yazılanları da yorumlayarak genel bir sonuca varmakta fayda var. şöyle ki; bir şeyin milliyetçisi olmak o ''şey''in yılmaz savunucusu olmayı gerektirir. o ''şey'' değerlerini sahiplenmeyi, yaşatmayı, bir haksızlığa uğramış ya da uğruyorsa da hesabını sormayı gerektirir. milliyetçilik bu şekilde uygulandığında elbette güzel bir şeydir fakat fikri olmadan bilgisi olanların elinde doğal olarak tehlikeli bir enstrümana dönüşebilir. buradan yola çıktığımızda trabzonlular'ın, her ne kadar rumlar'ın şehrin tarihinde önemli bir rol oynamış oldukları gerçekliği varsa da, ''rum milliyetçisi'' olduklarını iddaa etmek hiçbir gerçeklikle örtüşmemektedir. zira trabzonlular türk milliyetçisi de değillerdir. kendilerini öyle sanmaktadırlar.
sadece yıllardan beri pompalanan bir ''milliyetçilik'' dalgasına kendini kaptırmıştır. ki bu siyasetin sattığı ''din'' ile birleşince az önce bahsettiğim tehlikeli enstrümana bir tel daha eklenmiş, gericilik/aydınlanamama, işsizlik/göç gibi problemler şehirde artmıştır.
eğer trabzon'da yaşayan bir milliyetçiyseniz ülke ekonomisine ne kattığınızı sorgulamanız gerekir. şehrin en popüler mesleği senelerdir dolmuşçuluk olduğu için senede şehrin 3-4 ayının biraz canlı geçmesini sağlayan turizm ve fındığı bu hesaba katmasak daha iyi olur. trabzon'da gelişen turizm ''arap gezdirme''den ibaret olduğu için yine bir nevi dolmuşçuluk benzeri bir meslek dalı alıp başını gidiyor yaz aylarında.
bu ''kör'' milliyetçilik devletçilik ile birleşince ''sorgulayamama'' hastalığı oluşuyor. yani çıkıp biri ''biz neden bunlara mahkum edildik, bu şehirde neden geçerli bir iş kolu açılmıyor, gençler neden işsiz?'' diyemiyor. çünkü ''kör'' din ve milliyetçilik temelli enstrümana bir tel daha eklendi: ''devletçilik''. devlet haklıdır. en doğrusunu yapar. eskiden bu bile yoktu gibi hikayeler...
bu 3 telli enstrüman, ki bunu sakın kemençe ile karıştırmayın, ahenksiz, renksiz, karambole bir enstrümandır. çalması da oldukça basittir. kemençe çalmak zeki insan işidir. bu bahsettiğimiz 3 telli için saytayı kafana göre vursan yeter. ses çıkar. birileri de sana ses verir. mühim olan bu enstrümanın tellerini birer birer söküp atmak zihni berrak tutmaktır.
yükselen dalgaya bakılırsa bu teller kolay kolay sökülemeyecek gibi ama paslandıkları kesin.
şunu unutmamak lazım: bu şehirde kendini bu dalgaya kaptıran %66 varsa karşısında da bir %34 var. bu %34 trabzonspor'un çalınan şampiyonluğunu da, bu hırsızlığa kimlerin göz yumduğunu da iyi biliyor. bu %34 şehirdeki işsizlik vb. sorunları da iyi biliyor, doğanın nasıl peşkeş çekildiğini de...
kafasını biraz kaldırdığında da ülkenin nereye gittiğini görüyor...
eğer bir miiliyetçilikten söz edeceksek hakkari trabzon'dan daha milliyetçidir. zira trabzon'da sorgulayan, az önceki deyişimle ''kör olmayan'' milliyetçilerin oranı sadece %34.