bu sehrin gelismesindeki tek engel kütahya porselen´in kendisidir.
porselen ve cinicilikten baska gecim kaynagi oldugunu bilmiyorum. bir kac maden fabrikasi var onlarla da doganin anasini belliyorlar. o kadar maden yataklari, o kadar yer alti zenginligine sahip olmasina ragmen sürekli göc veren tek bati kentidir diyebilirim.
bu sehirden göc edenlerden biri de benim.
en son 3 sene önce ugradigimda gördügüm ve yasadiklarimi degerlendirir oldum.
- cok basit, cicekli bir kumastan dikilmis etegini giyinmis, sicakta t-shirtünü üstüne gecirmis, makyajsiz carsida alisverisini yapan bir kiza attiklari bakisi gördükten sonra,
- sirf sacim omuzlarima kadar uzamis diye beni neredeyse linc etmek isteyen insanlarin oldugunu görünce,
- sokak ortasinda karisina (veya kiz arkadasina) barim barim bagirip, kadinin kolundan tutup sürükleye sürükleye milletin gözü önünde götüren adami ve bu olayi izleyenleri görünce,
- her kösesinden su akitan dilberim bu memleketin, cesmelerinin hepsinde "icilmez" yazdigini görünce,
- tarihi mekanlarda heykellerin üzerlerine camasir kurutuldugunu görünce,
- hisar kalesinin restorasyonunda cimento kullanildigini ve aksamlari ailelerin rahatca gidemedigini aksine itin pustun bol oldugunu görünce,
"burasi benim memleketim olamaz" dedim.
burada büyümüs olup; gururla "kütahyaliyim" diyebilirken; artik bunu diyemiyorum. hatta "kütahyaliyim" demeye utaniyorum.