akıl tutulması

entry33 galeri
    26.
  1. zira demek bir çünkü gibi tınlamasa da ve zira hep zira, keza da hep keza olsa da, bazı bazı zira'ların kaza namazı keza'larla da kılınabilir.

    saçma da olsa en doğrusunu onlar yaptı. bir torbanın içine dolduralım dağarcığımızdaki tüm kelimeleri, sonrada elimize daldırıp içine bahtımıza ne çıkarsa o kelimelerle anlatalım derdimizi. derdimiz var di mi? yoksa da bir elzem başımızda ve de maksat sadece iş olsun babından bir mevzu ise yine de sorun değil. dert, ıstırap, neşe vesaire hepside birer macguffin esasında ve de asıl olan yazmanın kendisi değil mi? noktalama işaretlerini sevmiyorum. sanki bağlanacak olan bir şey var da bağlamaya. emin miyiz bir cümlenin tam da orda bittiğinden, her şeyin sona erdiğinden ya da öyle kalması gerektiğinde falan falan.

    önce sırtını dik hale getirir ve bir müddet öylece bakarsın. sigarandan, avucunun içinde çevirdiğin çakmaktan, kahvenden aldığın yudumdan medet umarsın bir süre. istediğin ne bilmiyorsundur ama bildiğin gelmediğidir. bir başka sese ihtiyaç duyarsın. tv de dolanırsın, birkaç sayfa okursun, müziğin sesini acarsın; hala yoktur. o sesi duymak için bu sefer her şeyi kapatırsın, dünyaya dair en küçük bir kıpırtıyı bile duymak istemezsin ve kendini bulabildiğin en güzel sessizliğe bırakırsın... hala yoktur.

    cumartesi imiş bugün: kahvenin tadının kötü olmasından uyanmalıydım. guy viyaklıyor. sol kolumda bir çizik var.

    üç paket jelibon ve iki kinder yutarak intihar ettim gece. bilince ver pası. down under salim abi! sağdan gör, hafif ince. şansımı deneyeyim dedim. hayat çok masum, gece ise pek genç demeli. ne zaman teneffüs yapacağını nasıl anlıyorsun?

    dünya okunduğu gibi mi yazılıyor?

    bir mağaranın duvarlarına elimizi dayamış gidiyoruz. avuçlarımızda rutubetin serinliği ve gözlerimiz açık karanlıkta.

    ilık kahve ile sigarada kalmıştık en son. siyah kül tablasına beyaz filtrelerden bir eski zaman mezarlığı inşasında tek tek dikerken türbeleri, nereden geldiği bilinmez bir esinti parmaklara bir üşüme verdi. nina simone açtım. feeling good çalmaya başladı. içine girdiğimiz sirkülasyondan çıkmak gerek ya da bir başkası bu salamura iklimine son vermek derdi tüm derdim.

    dünyanın sonundaki fener'de will denton'un çaldığı aletin adı ne olabilir acaba gibi hesapta olmayan dertler de zihni kuşatabiliyor. birkaç tel ve dil darbelerinden ibaret idi sanırım tüm o boşluk kompozisyonu. kinderlerimi düzelttim, tozlarını aldım, küçük maymunlarımı sevdim, king konglarımla konuştum, birinin tepesine basıp kırmızı ışığı seyrettim ve bir yaşa gelince, ki kendim için mevzu bahis değil henüz bu, artık kendine değil ama başkalarına ölümsüzlük aramaya başladığını düşündüm insanın. oysa tam da yok oluşu kabullenmişken ve sözde tüm bu var oluşun anlamsızlığına varması gerekirken. belki de anlamla bir alakası yok, lakin tüm bu kıyısından köşesinden dokunulmuş yaşamlara bir acıma ve unutulacak olmalarını bilmenin öfkesi. bu da mı bir anlam yoksa?

    bilemiyorum tabi, keza o bir yaşa gelince durumundan muafım henüz, ama arada bir elli yıl önce ölmüş birkaç kedi için hüzünlenmediğim de olmadı değil ve bu yüzden kimi kimi adressiz düştü dilime iki isim... gülfem ve zelişan.

    sigara altlığını bitirdiğime göre ayılabilir ve güne başlayabilirim.
    0 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük