Postmodernizm bir sosyolojik hakikat olarak bittabi sanatı etkilemektedir. Etkilemekten de öte ona hakimiyet sağlamıştır. 1940'larda peyda olmuş bu adlandırılma ya da çağa takılan bu tasma, sanatı, bilimi, siyaseti, ekonomiyi ve hatta dini peşinden sürüklemeye devam etmektedir. Bu peşinden sürükleme zina etmiş bir 15'lik kızın, "törerizm"in verdiği yetkiye dayanarak ölüm hükmünün verilmesiyle birlikte çift koşumlu iki yağız atın arkasına bağlanarak sürüklenmesiyle aynı paralelliktedir.
Çağın ihtiyacı mı yoksa ihtiyaçların çağı mıdır postmodernizm? Bu kadar soru tümcesi "ya/ ya da" ile birbirine bağlanan bu kararsız tümceler de bu kaotik durumun vehametinin bir göstergesidir denilebilir.
Yazıyorsam bir nedeni var demek ölüyorsam da kararını ben veririm demek gibidir. Zamanın ruhu son nefesini bir ceviz ağacı gölgesinde vermektedir. RE-death daima kaf nun'a vurduğu müddetçe devam edecektir; lakin re-naissance asla. Acılı yaşamak gerektir. Postmodernizm, hüzünle ironiler yaratmayı gerektirir ki Oğuz Atay Türk Edebiyatında zirvedir.
ironi ve Acı
Sanat için kaygım yok. Ölmeyecektir. Birey'lere ben'e duyduğum tasa. Bir yerlerde Kafka'lar doğurur bir Şato. Yer Altındakiler yer üstüne çıkar elbet. Sanatları Ayarlama Enstitüleri kurulur. Kuyu'dan çıkar bir çocuk mercan saati çatlamadan. Kanla Kirlenmiş Evrak intihara bir adım teras katlarında okunur...
Ciddi hatta asık suratla başlamıştı bu yazı. Ama yazının sonuna gelene dek kitsch'leşti, değişti, hangi girdiğimiz su değişmedi? Nehir, metin gibi değil mi? Heraklitos'un "Her şey hareket etmektedir ve hiç birşey kalıcı değildir.Buna göre aynı nehire iki kez girmek mümkün değildir; çünkü nehire bir daha girdiğimizde hem nehir hem de biz değişmiş olacağız" sözü şu şekilde söylenemez mi?
Aynı metine iki kere girmek mümkün değildir; çünkü metni bir daha okuduğumuzda hem metin hem okur olarak biz değişmiş olacağız.
Yazıya başlarkenki yazar ile yazıyı sonlandıran yazar da değişmiştir. Olası hallerimi mazur görünüz...