--spoiler--
EKT hikayemi anlatıyorum.
8 günde, 7 ekt oldum. Sanılanın aksine, beynim patates olmadı yada olduysa da geçmiş olsun ben farkında bile değilim.
24:00'dan sonra birşey yenilmez, içilmez. *
Sabah büyük, küçük tuvalet ihtiyacı giderilir. *
EKT odasına girilir. Varsa gözlükler çıkartılır, cepler boşaltılır, sağ kol yukarı toplanır. *
Ve sedyeye uzanılır. "250'ye 40 de mi hocam?" sesi duyulur. *
"Evet" Cevabıyla birlikte, koldan anestezi yapılır ve herkes gözlerinizin içine bakarak, uyumanızı bekler, odaya 15 saniyelik bir sessizlik çöker. Ses ve görüntü kaybolur, uyursunuz.
Siz anestezi altında mışıl mışıl uyurken, aslında epilepsi nöbeti geçirmişsinizdir. Önlobunuz "ver coşkuyu" diye bağırmış, kimyasallar salgılamış, vücudunuz azer bülbül edasıyla titremiş, dişleriniz varlığından haberiniz bile olmayan yalıtkan bir maddeyi ısırmıştır.
Sağ kolunuzda, küçük bir yara bandıyla uyanırsınız.
Hafif baş dönmesi ve baş ağrılarınız vardır.
Bol bol su içer, anesteziyi idrarla atmaya çalışırsınız.
2 defa idrara çıktıktan sonra, sizi uyutan zehir artık kanınızdan çıkmıştır.
Gece yarısına kadar yemeğin, suyun tadını çıkartabilirsiniz.
Gece yarısından sonra bu döngüyü sil baştan yaşarsınız.
Sağ kolunuzdaki yara bandını söker, ekt odasında sol kolunuzu açarsınız. **
Gün gelir anesteziye bağışıklık kazanırsınız. Erken uyanırsınız ve yan sedyede baygın halde yatan delikanlıya takılır gözleriniz. Baygın genç, altını ıslatmıştır, karmaşık duygular kaplar bedeninizi...
--spoiler--