bir kıtaya hükmetmek o kıtada bir miktar toprak sahibi olmakla bitmiyor. mesela asya kıtasında bir miktar toprak sahibi olan osmanlı devleti otomatik olarak asya ya hükmetmiş olmuyor.
müslüman dünyada babürlerin başkenti darül hilafet mesela. o da kendine halife diyor, sen de diyorsun, iran desen zaten kimseyi tanımıyor. fas 17.yy dan sonra kendi başına takılıyor, güney doğu asya portekiz ve felemenk e karşı bir ara önce osmanlı, sonra babür hakimiyeti tanıyıp sonra ortadan kalkıyor. afrika da garp ocakları dediğimiz tunus, cezayir ve garp trablusu sadece başı sıkışınca ve sultan değişince kafasına eserse hediye filan gönderiyor. dahası fransa cezayir i işgal ettiğinde protesto bile edemiyorsun çünkü kendi valine-kavalalı-yenilmişsin, seni avrupa devletleri kurtarmış londra protokolünde. tunus u fransa ya vermişsin-ii. abdülhamid- ve buralarda zaten kıyı şeridinden pek içerilere hiç girmemişsin.
rusya da bir defa rus çarlığı henüz çok güçlenmemişken çehrin e gitmişsin, orası da rusya da değil ukrayna da zaten. bir daha da rus topraklarına girdiğimiz tek savaş 1768-1774 savaşının başıdır, zaten savaşın sonunda kırım ı kaybettik. avrupa da almanya ya bir defa ucundan girdik ama ne onlar ne de biz savaşmaya cesaret edemedik.
19.yy a kadar dünyaya hükmetmek diye bir durum yoktu zaten. o tarihe değin roma, çin, moğol, biraz da emevi-hun-göktürk gibi devletler bulundukları alan ve çevreleri üzerinde denetim sahibiydi, o kadar. zaten bilinen dünya da yaklaşık olarak o kadardı. 19. yy a gelindiğinde ulaşım olanakları izin verince ingilizler önce siyam kralını değiştiriyor, sonra iki alay askerle milyonluk hindistan ı dize getiriyor, ufacık bir filoyla çin e nanking anlaşmasını dayatabiliyordu. adamlar boşuna almadı o, "üzerinde güneş batmayan imparatorluk" sanını.
neyse, sadede gelelim: altı asır dünyayı yönetmek, üç kıta yönetmek diskuru; üzerimizdeki aşağılık kompleksinin tezahürleridir. cengiz devleti gibi bozkır devletlerini ayrı tutarsak, bir devlet kurulur kurulmaz dünyayı yönetmeye başlayıp tam da dünyayı yönetmekteyken yıkılmaz.
osmanlı devleti bizim ceddimizin kurup yaşattığı, dünya tarihinde iz bırakmış devletlerden biridir. zaten bu devletin şurada yazan cahil cühelanın övgüsüne de ihtiyacı yok. osmanlı tarihi ni yavuz bahadıroğlu, ahmet şimşirgil gibi popüler okuyucuya hitap eden kurgucular yerine akademik yazan halil inalcık, enver ziya karak, ömer lütfi barkan, cemal kafadar gibi hocalardan okursanız hem daha iyi anlar hem de daha iyi okuyucular olursunuz. osmanlı yı öveyim derken sayısız imla hatası yapan, türkçe yazı yazamadığı halde millete laf yetiştirmeye çalışanlardan olmazsınız.
tanımı da yapayım: osmanlı devleti kuruluşundan itibaren bulunduğu bölgelerde hep söz sahibi olmuştur. fetihlerin hızlandığı süreçlerde toprağının bulunduğu yerlerde en fazla sözü geçen ülkelerden biri olmakla birlikte, 16.yy sonrasında siyasi etkinliği sürekli azalmış ve zaman içinde değişime ayak uyduramayarak ve kurumsallığını değişimin getirdiği esaslara yediremeyerek türkiye cumhuriyeti ne dönüşmüştür.